Ticari İşletme Pratik
Olay:
Daha önce çeşitli basımevlerinde çalışmış olan A,
bundan böyle uğraşısını bağımsız bir biçimde sürdürebilmek amacı ile, basit bir
baskı makinesi almayı kararlaştırmış, satıcı B’ye makine bedeli olan 50.000 TL
karşılığında bir bono vermiş, ayrıca D’nin dükkanını kiralamıştır. Yapılan
sözleşmede kira parası olan 1.000 TL’nin her ayın beşine kadar verilmemesi
halinde, A’nın 30.000 TL cezai şart ödemesi öngörülmüştür.
A, makineyi dükkanına henüz monte ettirmeden önce
hazırlayıp dağıttırdığı el ilanları ile, her türlü kartvizit, nikah davetiyesi
vb. gibi ufak çapta basım işlerini üstlenmeye hazır olduğunu duyurmuş, bunun
üzerine kendisine başvuran M’ye 10 gün içinde 1000 adet para makbuzunu
hazırlamayı taahhüt etmiştir.
Bundan başka A, “Özen Basımevi Ortaklığı” unvanını ticaret
siciline tescil ettirmek istemiş, fakat bu istemi ilgili memur tarafından
reddedilmiştir.
Aradan geçen uzun süreye rağmen bir türlü çalışmayan
başlayamayan A, para makbuzlarını hazırlayamadığı gibi gerek kira parasını,
gerek makine bedeli karşılığında verdiği bonoyu zamanında ödeyememiştir.
Sorular:
1. A tacir sıfatını kazanmış mıdır?
2. Bono düzenlenmesi açısından A ve B
arasındaki hukuki ilişkiyi değerlendiriniz.
a. Bononun vadesinde ödenmemesini
gerekçesine dayalı bir uyuşmazlıkta hangi mahkemede hangi dava açılacaktır?
b. Vadesinde ödenmeyen bonoya hangi
oranda temerrüt faizi uygulanacaktır?
3. A ile B arasında yapılan kira
sözleşmesinde öngörülen ceza koşulu geçerli midir?
4. Para makbuzlarını zamanında hazırlayamayan
A, M’ye karşı işletmesinin henüz faaliyete başlamadığını ileri sürerek
sorumluluktan kurtulabilir mi?
5. Ticaret sicili memurunun A’nın
tescil ettirmek istediği unvanı geri çevirmesini yerinde buluyor musunuz?
Cevaplar:
1. Tacir sıfatının kazanmanın ilk
unsuru, bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmektir. İlan
yoluyla ticaretine başladığını duyuran kişi, faaliyete başlamamış olsa dahi
tacir sayılır. Aynı şekilde, işletmesini ticaret siciline kaydettiren kimse, fiilen
işletmeye başlamamış olsa dahi tacir sayılır. Bunun tacir sıfatının kazanılması
açısından bir farkı yoktur.
Bir ticari işletme, sürekli, esnaf faaliyetinin
sınırını aşan, kar elde etme amacı taşıyan ve bağımsız işletmedir. Bu unsurlar
eski kanunda sayılmamaktaydı ancak ticaret sicil tüzüğünden bu unsurlar
çıkarılabilmekteydi.
A’nın işletmesi gelir sağlama amacını taşımaktadır.
Esnaf faaliyetinin sınırını aşıp aşmadığına dair henüz bir bilgi yoktur. Ama
aldığı makinenin değerinden bu unsurun gerçekleştiği varsayılabilir. Süreklilik
unsuru somut olayda kira sözleşmesinden çıkarılabilir. Bağımsızlık unsuru da
açıkça belirtilmiştir.
2. Bononun düzenlenmesi bir ticari
iştir. Bono Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nda
düzenlenen her iş, ticari iştir. Burada taraflara bakmaya gerek yoktur. Ticari
işlere, ticari hükümler uygulanır. Ticari işlere kanunda bağlanmış başka
sonuçlar da vardır.
a. Her iki tarafın da ticari
işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri
ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın asliye ticaret
mahkemelerinde görülür. Bonodan doğan bir uyuşmazlık da ticari davadır. Burada
dava olunan şeyin sınırına bakılmaz.
b. Aksine sözleşme yoksa, ticari bir
borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden
itibaren işlemeye başlar. (TTK 10) Ticari işlerde faiz oranı serbestçe
belirlenebilir. Eğer faiz belirlenmemişse kanuni faiz uygulanır. 3095 sayılı
kanuna göre, kanuni faiz oranı %9’dur. İş ticari işse, bir önceki yılın Merkez
Bankası’na göre en yüksek avans faizi %9’dan yukarıdaysa bu oran uygulanır.
Somut olayda %12’lik faiz uygulanacaktır.
3. Fahiş cezai şartlar hakim tarafından
resen ve fahiş ücretler tarafların isteği üzerine indirilebilir. Tacir, aşırı
ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme
cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez. Ancak Yargıtay içtihatına göre
ahlaka aykırı cezai şartlar, yani tacirin ekonomik olarak, iktisaden mahvına
sebep olacak cezai şartlar hakim tarafından indirilebilir.
4. A, tacir olmasaydı dahi sözleşmesel
yükümlülüğü olacaktır. A tacir sayılanlardandır ve tacirin basiretli davranma
yükümlülüğü vardır. Basiretli bir iş adamı gibi davranma terimi, tedbirli ve
deneyimli davranmayı ifade eder. Bu durumda tazminat sorumluluğu doğar.
İşin özelliğinden veya açıkça söylenmesinden işin adi
bir iş olduğu anlaşılırsa, ticareti yapan kişi tacir olsa dahi iş adi iş
sayılacaktır. Tüzel kişi tacirler için ise adi iş alanı yoktur.
5. Türk Ticaret Kanunu 41. Maddeye göre
gerçek kişi tacirin ad ve soyadı açıkça belirtilmelidir. Ayrıca 46. Maddenin 2.
Fıkrasına göre, tek başlarına ticaret yapan gerçek kişiler ticaret unvanlarına
bir şirketin var olduğu izlenimini uyandıracak ekler yapamazlar. Sonuç olarak,
memurun tescil istemini reddetmesi hukuka uygundur.
Bu kanuni unsurların var olup olmadığını denetlemek
sicil müdürlüğüne yüklenmiş bir görevdir.
Ticari İşletme Ek Pratik
Olay:
Daha önce çeşitli basımevlerinde çalışmış olan A,
bundan böyle uğraşısını bağımsız bir biçimde sürdürebilmek amacı ile, basit bir
baskı makinesi almayı kararlaştırmış, satıcı B’ye makine bedeli olan 50.000 TL
karşılığında bir bono vermiş, ayrıca D’nin dükkanını kiralamıştır. Yapılan
sözleşmede kira parası olan 1.000 TL’nin her ayın beşine kadar verilmemesi
halinde, A’nın 30.000 TL cezai şart ödemesi öngörülmüştür.
A, makineyi dükkanına henüz monte ettirmeden önce
hazırlayıp dağıttırdığı el ilanları ile, her türlü kartvizit, nikah davetiyesi
vb. gibi ufak çapta basım işlerini üstlenmeye hazır olduğunu duyurmuş, bunun
üzerine kendisine başvuran M’ye 10 gün içinde 1000 adet para makbuzunu
hazırlamayı taahhüt etmiştir.
Bundan başka A, “Özen Basımevi Ortaklığı” unvanını
ticaret siciline tescil ettirmek istemiş, fakat bu istemi ilgili memur
tarafından reddedilmiştir.
Aradan geçen uzun süreye rağmen bir türlü çalışmayan
başlayamayan A, para makbuzlarını hazırlayamadığı gibi gerek kira parasını,
gerek makine bedeli karşılığında verdiği bonoyu zamanında ödeyememiştir.
Sorular:
1. A tacir sıfatını kazanmış mıdır?
2. Bono düzenlenmesi açısından A ve B
arasındaki hukuki ilişkiyi değerlendiriniz.
a. Bononun vadesinde ödenmemesini
gerekçesine dayalı bir uyuşmazlıkta hangi mahkemede hangi dava açılacaktır?
b. Vadesinde ödenmeyen bonoya hangi
oranda temerrüt faizi uygulanacaktır?
3. A ile B arasında yapılan kira
sözleşmesinde öngörülen ceza koşulu geçerli midir?
4. Para makbuzlarını zamanında
hazırlayamayan A, M’ye karşı işletmesinin henüz faaliyete başlamadığını ileri
sürerek sorumluluktan kurtulabilir mi?
5. Ticaret sicili memurunun A’nın
tescil ettirmek istediği unvanı geri çevirmesini yerinde buluyor musunuz?
Cevaplar:
1. Tacir sıfatının kazanmanın ilk
unsuru, bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmektir. İlan
yoluyla ticaretine başladığını duyuran kişi, faaliyete başlamamış olsa dahi
tacir sayılır. Aynı şekilde, işletmesini ticaret siciline kaydettiren kimse,
fiilen işletmeye başlamamış olsa dahi tacir sayılır. Bunun tacir sıfatının
kazanılması açısından bir farkı yoktur.
Bir ticari işletme, sürekli, esnaf faaliyetinin
sınırını aşan, kar elde etme amacı taşıyan ve bağımsız işletmedir. Bu unsurlar
eski kanunda sayılmamaktaydı ancak ticaret sicil tüzüğünden bu unsurlar
çıkarılabilmekteydi.
A’nın işletmesi gelir sağlama amacını taşımaktadır. Esnaf
faaliyetinin sınırını aşıp aşmadığına dair henüz bir bilgi yoktur. Ama aldığı
makinenin değerinden bu unsurun gerçekleştiği varsayılabilir. Süreklilik unsuru
somut olayda kira sözleşmesinden çıkarılabilir. Bağımsızlık unsuru da açıkça
belirtilmiştir.
2. Bononun düzenlenmesi bir ticari
iştir. Bono Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nda
düzenlenen her iş, ticari iştir. Burada taraflara bakmaya gerek yoktur. Ticari
işlere, ticari hükümler uygulanır. Ticari işlere kanunda bağlanmış başka
sonuçlar da vardır.
a. Her iki tarafın da ticari
işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri
ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın asliye ticaret
mahkemelerinde görülür. Bonodan doğan bir uyuşmazlık da ticari davadır. Burada
dava olunan şeyin sınırına bakılmaz.
b. Aksine sözleşme yoksa, ticari bir
borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden
itibaren işlemeye başlar. (TTK 10) Ticari işlerde faiz oranı serbestçe
belirlenebilir. Eğer faiz belirlenmemişse kanuni faiz uygulanır. 3095 sayılı
kanuna göre, kanuni faiz oranı %9’dur. İş ticari işse, bir önceki yılın Merkez
Bankası’na göre en yüksek avans faizi %9’dan yukarıdaysa bu oran uygulanır.
Somut olayda %12’lik faiz uygulanacaktır.
3. Fahiş cezai şartlar hakim tarafından
resen ve fahiş ücretler tarafların isteği üzerine indirilebilir. Tacir, aşırı
ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme
cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez. Ancak Yargıtay içtihatına göre
ahlaka aykırı cezai şartlar, yani tacirin ekonomik olarak, iktisaden mahvına
sebep olacak cezai şartlar hakim tarafından indirilebilir.
4. A, tacir olmasaydı dahi sözleşmesel
yükümlülüğü olacaktır. A tacir sayılanlardandır ve tacirin basiretli davranma
yükümlülüğü vardır. Basiretli bir iş adamı gibi davranma terimi, tedbirli ve
deneyimli davranmayı ifade eder. Bu durumda tazminat sorumluluğu doğar.
İşin özelliğinden veya açıkça söylenmesinden işin adi
bir iş olduğu anlaşılırsa, ticareti yapan kişi tacir olsa dahi iş adi iş
sayılacaktır. Tüzel kişi tacirler için ise adi iş alanı yoktur.
5. Türk Ticaret Kanunu 41. Maddeye göre
gerçek kişi tacirin ad ve soyadı açıkça belirtilmelidir. Ayrıca 46. Maddenin 2.
Fıkrasına göre, tek başlarına ticaret yapan gerçek kişiler ticaret unvanlarına
bir şirketin var olduğu izlenimini uyandıracak ekler yapamazlar. Sonuç olarak,
memurun tescil istemini reddetmesi hukuka uygundur.
Bu kanuni unsurların var olup olmadığını denetlemek
sicil müdürlüğüne yüklenmiş bir görevdir.
Gerçek Kişilerde Tacir
Sıfatının Kazanılması, Ticaret Sicili
Olay 1:
A Tahtakale’de bir dükkan kiralayarak Ocak 2005ten
itibaren defter, kalem, zarf başta gelmek üzere her nevi kırtasiye satışı ve
toptan hırdavatçılıkla uğraşmaya başlamış, bu arada Fatih Vergi Dairesi’ne
başvurarak gelir vergisi mükellefi olarak kaydolmuş, tuttuğu işletme defterini
noterliğe onaylattırmış, fakat işletmesini ticaret siciline kaydettirmemiştir.
İşletme ve fatura defterlerinden anlaşıldığına göre
ilk üç ay içinde 52.000 TL ciro yapan A, daha sonra işlerinin kötüye gitmesi
nedeniyle piyasaya yaklaşık 40.000 TL borçlanmış ve bu borçlarını
ödeyemeyeceğini anlayarak, Ağustos 2005 tarihinde dükkanını kapatmıştır.
14.000 TL alacağı için A’ya karşı haciz yoluyla takip
yapan ve A’nın dükkanındaki mallarını arkadaşı B’nin işyerine kaçırdığını
tespit ettiren Ü, Ocak 2007 tarihinde mahkemeye başvurarak A’nın iflasına karar
verilmesini istemiştir.
Buna karşılık A, iflas yoluyla takibe karşı;
kendisinin hiçbir tacir sıfatını taşımadığını, ticaret siciline kayıtlı
olmamasının bu hususu doğruladığını ve kaldı ki tacir sayılsa dahi dükkanı
kapatmasından bu yana 17 ay geçtiğini ileri sürerek, açılan iflas davasının
reddini talep etmiştir.
Sorular:
1. Olaydaki verilere göre A tacir
sıfatını kazanmıştır. Kazanmış ise ne zaman kazanmıştır? A bir ticari işletme
açmamış ama ticari işletme açtığına dair gazeteye ilan vermiş olsa cevabınız
değişir miydi?
2. A’nın işletmesini ticaret siciline
tescil ettirmemiş olmasının hukuki sonucu nedir? Ticaret sicili bu hususu haber
alırsa uygulanacak usul nedir?
3. A tacir sıfatını kazanmışsa, bu
sıfatı hangi tarihte yitirmiş sayılacaktır?
4. İflas kararını hangi mahkeme
verebilecektir?
5. Ü’nün açtığı davada mahkeme, A’nın
iflasına karar vermeli midir? Bu borç, A’nın ticareti terkinden 5 yıl
geçmesinden sonra doğan bir borç olsaydı, borca ticari satım hükümleri
uygulanabilir miydi?
6. Somut olayda A, kırtasiye işine
yönelik işletmeyi devlet memuru olan kardeşi B ile birlikte açsa, ancak B’nin
memur olması nedeniyle tüm işler ile bizzat kendisi ilgilense idi, bu
olasılıkta B de tacir sıfatını kazanır mıydı? A ile B arasındaki ilişki nedir?
Tacir sıfatını kim haizdir? Adi şirketin ticaret unvanı olabilir mi?
Cevaplar:
1. A, işletmesini işletmeye başlamış ve
üçüncü kişilere karşı tacir görüntüsü vermiştir. Bir ticari işletmeyi kendi
adına kısmen de olsa işleten kişi tacir sıfatını kazanır. Olayda da, A ticari
işletmesini fiilen işletmeye başladığı anda tacir sıfatını kazanmıştır.
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, ilan eden kişi,
fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Ancak bu fıkranın
uygulanması için ortada bir ticari işletme olması gerekmektedir. Eğer mevcut
bir ticari işletme yoksa, 12. maddenin son fıkrası uygulanır.
Tacir sayılma ile tacir olma arasında pratik bir fark
yoktur.
2. Gerçek kişi tacirlerin tacir
sıfatını kazanması için ticaret siciline tescil, kurucu etkiye sahip değildir.
Bir kişi işletmesini ticaret siciline tescil ettirmemiş olsa dahi tacir
sıfatını kazanır.
Bir işletmenin ticaret siciline tescil ettirilebilmesi
için, bu konuda ilgilinin yani ticari işletme sahibinin talebinin olması
gerekir. Tescili gereken ama tescil ettirilmemiş bir hususu haber alan ticaret
sicili, ilgiliyi tescile davet eder. Bu tescile davette, bu hususun tescil
ettirilmesi gerektiği, tescilin gerekli olmadığı iddia ediliyorsa bu hususun
ispatı istenir. Ayrıca mektupta, tescilin yapılmaması halinde uygulanacak olan
yaptırım belirtilmelidir. Davet mektubunda, tescilin yapılacağı uygun bir süre
de belirtilmelidir. Bu hususlardan birisinin dahi eksik olması, Yargıtay
tarafından tescile davetin geçersiz olduğu şeklinde değerlendirilmektedir.
Davet mektubunu alan kişi tescili
gerçekleştirebileceği gibi, tescili gerçekleştirmeyip kaçınma sebeplerini
belirtebilir. Bir diğer seçenek de davet mektubunu alan kişinin, kendisine
verilen süreyi sessiz geçirmesidir.
Tescile davet edilen kişi bu sürede sessiz kalır ve
tescil de yaptırmazsa, mahalli en büyük mülki amirinin teklifiyle 1000 TL idari
para cezasına çarptırılır. Bu para cezasının verilmesi, sebeplerini bildiren
kişinin sebeplerine dair yapılan incelemenin, hiç sebep bildirmeyen kişi için
yapılmayacağı anlamına gelmez.
Mahkeme, tescili yaptırmayan kişinin bildirdiği
sebepleri dosya üzerinden inceler. Mahkeme tescili gerektiren bir husus
olduğunu düşünürse, bunun tescilini sicil müdürüne emreder. Bu durumda kişi
para cezasına çarptırılmayacaktır. Sicil memurunun burada yaptığı tescil, resen
tescil değil mahkeme kararıyla tescildir. Resen tescil, kanunda öngörülen bazı
istisnai hallerde mümkündür.
3. Tacir sıfatı, tacir olmayı sağlayan
özelliklerin kaybı ile kendiliğinden kaybedilir. Dükkanını kapatan A, Ağustos
2005’te tacir sıfatını da kaybetmiştir.
4. İflas davası, ticari işletmenin merkezinin
bulunduğu mahkemede açılır. Görevli mahkeme Ticaret Mahkemesidir.
5. İflas kural olarak tacirlere özgü
bir yaptırımdır. Tacirin borcu önemsiz bir miktar olsa dahi, borcunu ödemede
temerrüde düştüğünde iflası istenebilir.
Tacir gibi sorumlu olanlar, bir görüşe göre donatma
iştiraki, ticari terk eden tacir 2 seneyle, komandit şirket ortakları, banka
yöneticileri bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına sebebiyet verilmesi
halinde iflasa tabidir.
A’nın hiçbir zaman tacir sıfatını taşımadığı itirazı
doğru değildir. Ticari işletmesini işletmeye başladığında tacir sıfatını
kazanmıştır. Bu sebeple ticaret sicili de bunu doğrulamayacaktır. Ticari terk
eden tacir, ticareti terk ettiğini ilan ettiği tarihten itibaren 1 sene boyunca
tacir gibi iflasa tabidir. Bunu yapmadığı müddetçe 1 yıllık süre
başlamayacaktır. Bu sebeple son itirazı da geçerli değildir.
Ticari satım hükümleri, iki tarafı da tacir olan
satışlarda uygulanır. Tescili zorunlu olduğu hâlde tescil edilmemiş veya tescil
edilip de ilanı zorunlu iken ilan olunmamış bir husus, ancak bunu bildikleri
veya bilmeleri gerektiği ispat edildiği takdirde, üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilir. Bir kimse ticari faaliyetini sona erdirdiğinde kaydını terkin
ettirmek zorundadır. Eğer sicilde gerekli değişiklik yapılmazsa, üçüncü
kişilerin bunu bilmediği kabul edilir. A ticareti terk ettiğini tescil
ettirmemiştir. Bu durumda Ü’nün, borç A’nın ticareti terkinden itibaren 5 yıl
sonra doğmuş olsa dahi, Ü’nün A’nın tacir olduğunu düşündüğü varsayılacaktır.
A, ancak Ü’nün A’nın durumunu bildiği veya bilmesi gerektiğini ispatlayarak
tacir olmanın hükümlerinden kurtulabilir.
6. Kişisel durumları ya da yaptığı
işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya
bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir
kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay
almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır.
Zaten bir ticari işletmeyi kısmen de
olsa, kendi adına işleten kişi tacir sayılır.
Somut olayda, tüm işlemleri A
kendisi yapmakta, işleri tek başına yürütmektedir. Ama kendi adına işletme,
fiilen işletmeden ayrı bir mevzudur. B hiçbir zaman ticari işletmeye gelmese
dahi, ticari işletme onun adına da işletilmektedir.
A ile B arasında adi şirket
hükümleri uygulanır. A ve B ayrı ayrı tacir sayılır. Adi şirket ise tacir
sıfatına sahip değildir.
Adi şirket de ticaret unvanı
kullanabilir.
Ticari İşletme Rehni
Afyonkarahisar’da et işleme sektöründe faaliyet
gösteren (T), bu iş için kullandığı tesisi genişletmek amacıyla ihtiyaç duyduğu
krediyi almak için (B) bankasına başvurmuştur. (B) bankası söz konusu kredinin
teminatı olmak üzere (T)’nin işletmesi üzerinde kendisi lehine rehin hakkı
tesis etmesini istemiş, bunun üzerine (T), (B) lehine, sahibi bulunduğu et
işleme tesisi üzerinde ticari işletme rehni kurmayı taahhüt etmiştir.
Taraflar arasında yapılan bu sözlü mutabakatın hemen
akabinde (T), ticari faaliyetini başka alanlara kaydırma kararı alarak et
işleme tesisini (Z)’ye devretmiştir.
Ticaret sicilinde söz konusu devir olgusuna ilişkin
tescil gerçekleşmeden hemen önce, Afyonkarahisar noterliği tarafından (T) ile
(B) arasında bahsi geçen et işleme tesisi üzerinde (B) lehine ticari işletme
rehni kurulmasına ilişkin bir sözleşme düzenlenmiş, ancak bu sözleşme içeriğine
bünyesindeki soğutucular dahil edilmemiştir. Aynı sözleşme kapsamında kredi
borcunun zamanında ödenmemesi halinde işletme bünyesindeki kesim makinelerinin
mülkiyetinin (B)’ye geçeceğine ilişkin bir maddeye de yer verilmiştir.
İlerleyen dönemde işletme bünyesindeki kesim
makinelerinin bazılarından memnun kalmayan (Z), bunları Bolu’da bulunan
deposuna nakletmiş ve daha sonra da aynı şehirde yine et işleme işi ile uğraşan
(L)’ye satmıştır.
Sorular:
1. (T) ile (B) arasında akdedilen
sözleşmenin geçerliliğini sözleşmenin konusu ve sözleşmenin tarafları
bakımından değerlendiriniz.
2. (T)’nin (B) lehine tesis ettiği
rehnin tescilinden önce ticaret işletmesini devretmiş olmasının rehin
sözleşmesinin geçerliliğine etkisini tartışınız.
3. (T) ile (B) arasında yapılan rehin
sözleşmesi çerçevesinde, soğutucuların sözleşme kapsamı dışında tutulması
mümkün müdür?
4. A. (T) ile (B) bankası arasında
yapılan, kredi borcunun zamanında ödenmemesi halinde kesim makinelerinin
mülkiyetinin (B)’ye geçeceğine ilişkin anlaşmanın geçerliliğini
değerlendiriniz.
B. Söz konusu anlaşmanın borcun muaccel hale
gelmesinden sonra akdedilmesi ihtimalinde vereceğiniz cevap değişir miydi?
5. A. Kesim makinelerinin bazılarının
(B)’den habersiz olarak (L)’ye devredilmesinin sonucu nedir?
B. (B)’nin bu durumda başvurabileceği imkanlar
nelerdir?
Cevaplar:
1. Ticari işletme rehninde rehin alan
taraf, tüzel kişiliği haiz ve sermaye şirketi olarak kurulmuş kredi veren
müesseseler, kooperatifler ve kredili satış yapan kurumlardır. Rehin verenler
işletme sahipleridir.
Ticari işletme rehni;
·
Ticaret
unvanı ve işletme adını,
·
Rehnin
tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetlerine tahsis edilmiş makine, araç,
alet ve motorlu nakil vasıtaları (menkul işletme tesisatı)
·
Marka,
patent, model ve lisans gibi sınai hakları kapsar.
Taraflar anlaşarak sadece üçüncü
kalemi rehnin dışında bırakabilirler. İlk iki kalemin rehne dahil olması
zorunludur.
2. Türk Ticaret Kanunu’nun 11.
Maddesine göre, ticari işletme tek bir yazılı sözleşmeyle bütün olarak devredilebilir.
Kural olarak merkez ve şubeler dahil tüm unsurlar kapsanır. Bunun için
unsurların devri için yapılması gereken tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı
yapılmasına gerek yoktur. Sözleşmenin ticaret siciline tescil edilmesi gerekir.
Aksi belirtilmedikçe devir, bütün unsurları kapsar. Ancak bu unsurlar sözleşme
ile devrin kapsamı dışında tutulabilir.
·
Ticari
işletme bir bütün olarak devredilebilir.
·
Sözleşme
yazılı yapılmalıdır.
·
Bu sözleşme
ticaret siciline tescil edilmelidir
Ticari işletmeyi bütün olarak konu
alan diğer sözleşmeler de yazılı olma ve ticaret siciline tescil şekil
şartlarına tabidir.
Olayda ticari işletmenin devri
sözleşmesi yapılmıştır. Ancak tescil edilmemiştir. Ticaret siciline tescil
edilmedikçe devir sözleşmesi hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı tartışmalıdır.
Doğurmayacağı kabul edilirse T’nin B’nin rehin hakkının tescil edilmesini
istemesi mümkündür.
3. Ticari işletme rehni;
·
Ticaret
unvanı ve işletme adını,
·
Rehnin
tescili anında mevcut ve işletmenin faaliyetlerine tahsis edilmiş makine, araç,
alet ve motorlu nakil vasıtaları (menkul işletme tesisatı)
·
Marka,
patent, model ve lisans gibi sınai hakları kapsar.
Taraflar anlaşarak sadece üçüncü
kalemi rehnin dışında bırakabilirler. İlk iki kalemin rehne dahil olması
zorunludur.
Soğutucular rehnin tescili
anında mevcut ve işletmenin faaliyetlerine tesis edilmiş makine kapsamında
olduğu için rehin kapsamı dışında bırakılamayacaktır.
4. A. Bu hüküm lex comissoria yasağı sebebiyle
hükümsüzdür. Ticari İşletmenin Rehni Kanunu bunu 14. Maddesinde düzenlemiştir.
Alacak, rehin konusu unsurların satılması yerine, ticari işletmenin veya
unsurlardan bazılarının rehin alana devredilmesi suretiyle ödettirilemez ve bu
sözleşmeyle kararlaştırılamaz.
Vade tarihinden önce ticari işletmenin rehin hakkı
sahibi alacaklıya satılması ise geçersiz kabul edilmelidir.
B. Alacağın muaccel olmasından sonra akdedilen bir
sözleşme ile rehin konusunun alacaklıya intikal edeceğinin kararlaştırılması, lex
commissoria yasağı kapsamında değerlendirilmez. Bir başka ifade ile, bu
sözleşmeler geçerli kabul edilmektedir. Rehin veren borçlu, vade tarihinden
önce borcunu ödeyeceği ve değer itibariyle alacak miktarını aşan rehin konusu
eşyasını kaybetmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Halbuki, borçlu vadeden
sonra rehin konusu üzerindeki mülkiyet hakkından vazgeçerken bunun sonuçlarının
bilincindedir. Ayrıca, vade tarihinde rehin konusu eşyanın değerinin ne olacağı
bu tarihten önce belirli değildir. Rehin sözleşmesinin akdedilmesinden vadeye
kadar geçen süreçte bu eşyada bir değer artışı olabilir. Buna karşılık, vadeden
sonra rehin konusunun alacaklıya intikal edeceğine ilişkin sözleşme
akdedilirken, taraflar bu tarihte eşyanın değerini tespit edebilirler. Bu nedenlerle,
borçlunun vade tarihinden önce alacağın muaccel olmasından sonra mülkiyetin
devrinin ifa yerine geçen edim (datio in solutum) kapsamında olduğu
söylenmelidir.
5. A. İşletmenin ve işletme rehninin
kayıtlı olduğu sicil bölgesinde bulunan malvarlığı unsurları üzerinde bir hak
iktisabı halinde, üçüncü kişilerin iyiniyeti korunmaz ve sicil bölgesi içinde
yer alan bir unsurun mülkiyetini veya bir ayni hakkını yahut ticari işletmenin
tamamını iktisap eden kişi, bunları rehinle yüklü olarak iktisap etmiş sayılır.
Olayda soğutucular sicil bölgesinin dışında
satılmıştır. Sicil bölgesi dışındaki malvarlığı unsurları üzerinde bir ayni hak
iktisabı halinde üçüncü kişi iyiniyetli ise onun iyiniyeti korunur ve üçüncü
kişi münferit unsurlar üzerinde rehinsiz olarak ayni hak iktisap etmiş olur.
B. Rehin veren, rehnin tescilinden sonra işletmenin
normal faaliyetine devam edebilmesi için gerekli tüm işlemleri yapabilir. Ancak
alacaklının iznini almadıkça, işletmeyi veya rehin kapsamındaki münferit
unsurları devredemez, ayni hakla sınırlandıramaz, yerini değiştiremez ve takas
edemez. Rehin alan, alacaklının iznini almadan değiştirme, temlik, ayni hakla
sınırlandırma veya alacaklıyı ızrar kastı ile tahrip veya imha ederse,
alacaklının şikayeti üzerine hapis ve para cezası ile cezalandırılır. (TİRK
12/1, 2)
Ayrıca hakim, talep üzerine ticari işletme sahibini,
kusurunun ağırlığını göz önünde tutarak rehinle temin edilen alacak miktarına
kadar munzam bir tazminata da mahkum eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder