ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İDARİ İŞLEMLER
İdari işlem, idarenin hukuki sonuç
doğurmaya yönelik bir irade açıklaması olarak tanımlanabilir. İdari işlemin
özellikleri icrailik, re’sen icra edilebilirlik ve hukuka uyguluk karinesidir.
İdarenin iradesini tek yönlü olarak açıkladığı halde hukuki sonuç doğurmasına icrailik denir. İdari işlemin
sonuçlarının bizzat idare tarafından uygulanmasına re’sen icra edilebilirlik denir. Hukuka uygunluk karinesi ise, idari bir işlemin hukuka aykırı
olduğu gerekçesiyle mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe, hukuka uygun olduğunun
kabul edilmesidir.
İdari işlemin, biri “irade açıklaması”,
diğeri “hukukî sonuç” olmak üzere iki unsuru vardır. Bu iki unsur bir araya
geldiği takdirde hukuki işlem kurulur. Örneğin üniversiteden diploma alan bir
öğrencinin durumunda, idarenin açıkladığı bir irade ve bu iradenin doğurduğu
bir hukukî sonuç bulunmaktadır.
İdarenin her işlemi
idari işlem değildir. İdarenin işlemleri ifadesi ile idari işlem ifadesi aynı
değildir. İdari işlemler, idari fonksiyonun yerine getirilmesi için yapılan
kamu hukuku işlemleridir. Ayrıca, yasama ve yargının da idari işlemler
niteliğinde işlemler yaptığını belirtmek gerekir.
İdari işlemin
mutlaka idare tarafından, yani kamu tüzel kişileri tarafından yapılan bir işlem
olduğu söylenemez; bazı durumlarda özel hukuk tüzel kişileri de idari işlem
yapabilmektedirler. Bu noktada, özel hukuk tüzel kişilerinin idari işlem
niteliğindeki işlemlerine, özel hukuk değil, idare hukuku kuralları uygulanır
ve bunlardan doğan uyuşmazlıklara idari yargıda bakılır.
İdari
İşlemin Unsurları:
— Yetki Unsuru
— Şekil / Usul Unsuru
— Sebep Unsuru
— Konu Unsuru
— Amaç Unsuru
Bu beş unsur
idarenin tüm işlemlerinde bulunmakta ve idarenin işlemlerinin hukuka
uygunluğunun denetimindeki temel ölçütler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
unsurlardan birinde meydana gelecek bir aksaklık idari işlemi sakatlayacaktır.
İdari işlemlerdeki yaptırım türlerini ilerleyen bölümlerde ele alacağız.
TEK
YANLI İDARİ İŞLEMLER
A.
DÜZENLEYİCİ İDARİ İŞLEMLER
İdarenin düzenleyici işlemleri, idarenin
tek yanlı olarak, genel, soyut ve kişilik dışı kurallar koymasıdır. Kanun
hükmünde kararname, tüzük ve yönetmelik idareye Anayasa tarafından çıkarma
yetkisi verilen düzenleyici işlem çeşitleridir. Bununla birlikte idare genelge,
talimat, sirküler, tebliğ, tamimname ve diğer adlarla çok sayıda düzenleyici
işlem yapabilmektedir.
Genel ve soyut kurallar koymak esas
itibariyle yasama fonksiyonudur. Buna karşın, kanun koyucunun her konuyu
ayrıntılı bir şekilde düzenlemesinin imkânsızlığı, kamu hizmetlerinin iyi
işlemesi ve idareye verilen takdir yetkisinin objektifleştirilmesi nedeniyle
idareye düzenleme yapma yetkisi tanınmıştır. Ancak bu yetki yasamanın sahip
olduğu gibi asli bir yetki değil; tali bir yetkidir. Aynı zamanda bu yetki
sınırlı bir yetkidir.
Öncelikle idarenin düzenleyici
işlemleri kanuna dayanır, kanunun düzenlemediği bir konuda idare düzenleyici
işlem yapamaz.
İkinci olarak, idarenin düzenleyici
işlemi kanuna uygun olmak zorundadır, yani kanuna aykırı düzenleme yapılamaz.
DİKKAT
İdarenin bireysel işlemleri, soyut
kuralların belli bir kişi veya duruma uygulanması, yani kuralların
somutlaştırılması iken, düzenleyici işlemler genel, kişilik dışı ve soyuttur.
Düzenleyici işlemler yayım yoluyla
yürürlüğe girer ve kaldırılana kadar yürürlükte kalır. Bireysel idari işlemler
ise tebliğ yoluyla yürürlüğe girer ve bir seferde hukuki sonuç doğurarak sona
erer.
Düzenleyici işlemlerin bireysel
işlemlere göre hiyerarşik üstünlüğü vardır. Düzenleyici işlemler kazanılmış hak
doğurmaz, buna karşın bireysel işlemler kazanılmış hak doğrudur.
Bir
bireysel işleme yönelik olarak sadece muhatabı idari yargıya başvurabilirken;
düzenleyici işlemden etkilenen herkes idari yargıya başvurabilir.
B.
BİREYSEL İDARİ İŞLEMLER (İDARİ KARARLAR)
Bireysel idari işlemler belli kişi ve
durumlara ilişkin idari işlemleridir. İdari kararlar ile belli kişiler için
hukuki durumlar oluşturulur, değiştirilir veya kaldırılır. İdari kararlar
neticesinde genel ve soyut nitelikteki düzenleyici işlemler subjektifleştirilir;
diğer bir deyişle kişiye indirgenir ve şahsileştirilir. Personel ataması, memura verilecek disiplin
cezası, sınavı kazanan bir öğrencinin bir kurumda işe başlaması, öğrencinin
diploma alarak üniversiteden mezun olması, özel kişiye ait bir taşınmazın kamulaştırılması,
vergi tarh ve tahakkuk işlemleri bireysel nitelikteki idari işlemlere örnek
niteliğindedir.
I.
Özellikleri
Bütün
idari işlemler genel olarak üç temel özelliğe sahiptir. Bu özellikler, tek
yanlılık ve icrailik, hukuka uygunluk karinesinden yararlanma ve yargısal denetime tabi
olmalarıdır.
1. Tek Yanlılık ve İcrailik
İdari
kararlar idarenin tek yanlı olarak iradesini açıklaması ile alınırlar. İdari
kararlar kural olarak ilgililerin rızasına bağlı değildir. İdari kararların icrailiği, idarenin
tek yanlı irade açıklaması ile ilgililerin hukuki durumları üzerinde doğrudan
etki yapması anlamına gelmektedir.
2. Hukuka Uygunluk Karinesinden Yararlanma
İdari işlemler hukuka uygunluk
karinesinden yararlanır. Yani, idari işlemler yapıldıkları anda hukuka uygun
olarak değer görür ve uygulanmaya başlarlar.
İdari işlemlerde hukuka aykırılık
durumu söz konusu ise, idare tarafından fark edilinceye ya da muhatabının
başvurusu üzerine idarenin iradesi dışında iptal edilinceye kadar işlem
yürürlüğünü sürdürecektir. Bu noktada, idari işlemlerin hukuka aykırılıklarının
yargı mercilerinde ileri sürülmesi dahi, işlemin geçerliliğini etkilemez;
mahkemelerce işlemin yürütmesi durdurulmadığı müddetçe işlem uygulanmaya devam
eder.
3. Yargısal Denetim
Anayasaya göre kural olarak bütün idari
işlemler yargısal denetime tabidir. Bu kuralın istisnalarını oluşturan bazı
idari işlemler vardır ve bunlar yasa koyucu tarafından yargısal denetimin
dışında tutulmuşlardır. Bu durum yasama kısıntısı olarak adlandırılmaktadır:
Anayasayla düzenlenenler:
- Cumhurbaşkanının
tek başına yaptığı işlemler.
- Yüksek
Askeri Şuranın kadrosuzluk nedeniyle emeklilik ve terfi kararları ile bunlara
dayalı olarak yapılan işlemler. - Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun
meslekten çıkarma haricindeki kararları, - Silahlı Kuvvetler mensuplarına
verilen disiplin cezaları.
- Spor
federasyonlarının tahkim kurulu kararları
Kanun ve kanun hükmünde kararnameyle düzenlenenler
:
- Sıkıyönetim
komutanlarının işlemleri. (1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu) - Olağanüstü hal
valisinin işlemleri (Kanun Hükmünde Kararname)
UYARI
Yargı yetkisi, idarî eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. İdari yargı mercileri yerindelik
denetimi yapamaz.
Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen
şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem
ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı
verilemez. (2010 Anayasa Değişikliği)
II.
İdari İşlemlerin Türleri
a.
İşlemi Yapan Kamu Görevlilerinin Sayısına Ve İradenin Açıklanmasında İzlenen
Usul Açısından İşlemler: - Basit işlem: Tek bir idari merciin iradesinin
açıklamasının yeterli olması durumudur. (Amirin memuruna kınama cezası vermesi)
- Kolektif işlem:
Bir idari işlemin, birden fazla iradenin aynı anda ve aynı yönde açıklanması
ile meydana gelmesi durumudur. (Disiplin kurulunun memuru memuriyetten çıkarma
kararı alması. Tüm kurul kararları kolektif işleme örnektir.)
UYARI
Kolektif işlemler de basit işlemler gibi tek yanlıdır.
İdari sözleşmelerde ise iradeler karşılıklı olarak ortaya konulduğu için
kolektif işlem sayılmazlar.
- Karma işlem: Birden
çok iradenin belirli bir sıraya ve düzene göre ortaya konulmasıyla tesis edilen
işlemlerdir. (Büyükelçi atanması sürecinde, Dışişleri Bakanının önerisi, Başbakanın
imzası ve Cumhurbaşkanının onayı aranmaktadır. Tüm müşterek kararnameler karma
işleme örnektir.)
DİKKAT
Kolektif ve karma işlemlerde, basit işlemin aksine, birden
çok kamu görevlisinin iradesi bulunur. Ancak, karma işlemlerde iradeler belli
bir sıra takip eder, yani iradeler eklenerek ortaya konulurlar.
b.
Açıklanan İradenin Şekli Açısından İşlemler:
-
Açık
(sarih) İşlem: İdarenin iradesini yazılı ve açık bir şekilde açıklaması
durumudur. İdari işlemlerde kural açık irade beyanında bulunulması şeklindedir.
-
Zımni
İşlem: Hukukumuzda idarenin susması da bir işlem olarak kabul edilmiştir.
Bu işlemler hukukumuzda zımni işlemler olarak adlandırılmaktadır. İdarenin
susması ve hareketsiz kalması kabul ya da red anlamına gelebilmektedir.
i.
Zımni kabul: Belirli durumlarda idarenin susmasının talebi kabul ettiği
anlamına gelmesine zımni kabul denilmektedir. Hareketsiz kalmanın zımni kabul işlemi sayılması için kanunda bu yönde
açık bir hüküm bulunmalıdır. Hukukumuzda
istisnai olmakla birlikte bazı hallerde idarenin hareketsiz kalması zımni kabul
sayılmaktadır.
İmar kanunun 39. maddesine göre yapı
tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları
tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için yapı izni veren
belediye ya da valiliğe başvurularak yapı kullanma izni alınması gerekir. Bu
maddenin 2. fıkrasına göre ise, belediye
ya da valilik, yapılan bu başvuruyu en geç 30 gün içinde sonuçlandırmak zorunda
olup, başvurunun bu süre içinde
sonuçlandırılmaması durumunda kullanma izni verilmiş sayılır. Bu durumda
susma işlemi zımni kabul sayılır. ii.
Zımni red: İdarenin bir başvuru karşısında altmış gün sessiz kalmasının
başvuruyu reddettiği anlamına gelmesi zımni red olarak adlandırılmaktadır.
İdari yargıda zımni reddin gerçekleşmesi için beklenen altmış günlük süre
içinde işleme karşı açılacak davaların süresini durdurduğunu belirtmek gerekir.
İdarenin sadece idari davaya konu olabilecek bir işlem ya da eylemin tesisi
için yapılan başvuru karşısında hareketsiz kalması zımni red olarak kabul
edilir.
Bir idari işlem tesis edilmesi amacıyla
yapılan yazılı başvuru karşısında idarenin susmasına örnek olarak, sınavların
ertelenmesi için öğrencilerin yaptığı başvuruya okul idaresinden 60 gün boyunca
yanıt gelmemesi durumu gösterilebilir.
c.
Açıklanan İradenin Konusu Açısından İdari İşlemler
- Düzenleyici İşlemler: İdari işlemler
genel ve soyut kural koyuyorsa düzenleyici işlemler olarak anılırlar.
(Yönetmelik gibi)
- Bireysel İşlemler: Bireylere somut
olarak bir kanun hükmü uygulanıyorsa bireysel işlemler şeklinde
değerlendirilirler. Bu ikili ayrımdan yukarıda etraflıca bahsetmiştik.
d.
İlgilinin Rızası Açısından İdari İşlemler
-
Tek
Taraflı İşlemler: İdare, ilgililerin rıza olmaksızın işlem
gerçekleştiriyorsa tek taraflı işlemlerden bahsedilir. (Görev yeri değişikliği,
kamulaştırma gibi)
-
İki
Taraflı İşlemler: Tarafların irade beyanı neticesinde bir işlem tesis
ediliyorsa iki taraflı işlemlerden (sözleşmeler) söz edilir.
e.
Maddi Açıdan İdari İşlemler
-
Şart
işlem (Yapıcı - durum işlem): Belli bir kişiyi veya nesneyi, hukuk
kurallarınca önceden belirlenen nesnel ve kişilik dışı bir hukuki duruma sokan
veya böyle bir hukuki durumdan çıkaran işlemlerdir. (Örneğin: memur atama
işlemi, memuru emekliye ayırma işlemi vb.)
-
Subjektif
işlem (Belirleyici - öznel işlem): Kişilere göre değişik durumlar yaratan
işlemlerdir. Kapsamının belirlenmesinde kişilerin etkin olabildiği veya işlemin
kapsamı kişilere göre belirlenen, kişinin kapsamını kendi belirlediği, herkes için
ayrı sonuçlar doğuran işlemlerdir. (Örneğin: Memurun alacağı disiplin cezası,
öğrencinin alacağı sınav notu vb.)
f.
Doğuracakları Hukuki Sonuçlar Açısından İdari İşlemler
-
Yapıcı
idari işlemler: Bir kişi hakkında; yeni bir hukuki durum doğuran, değiştiren
ya da kaldıran işlemlerdir. (Kişinin arazisine ilişkin geçici işgal kararı
alınması ya da belirli bir konuyla ilgili yeni bir genelge çıkarılması,
memurluğa atanma)
-
Belirleyici
işlemler: Yeni bir hukuki durum yaratmayan daha önce doğmuş bulunan bir
hukuki durumu belgelemekten ibaret olan, somutlaştıran işlemlerdir. (Sınavı
kazanmış ve mülakattan geçer not almış bir kişinin maaş bordrosunun
düzenlenmesi, emeklilik yaşı gelmiş bir kişiyi emekli etme işlemi, derslerini
tamamlamış bir öğrencinin diploma alması)
III.
İDARİ İŞLEMİN UNSURLARI
Her idari işlem yetki, şekil, sebep,
konu ve maksat unsurlarından oluşur. İdari işlemlerin her bir unsuru kanun
tarafından düzenlenir. Bu unsurlardan herhangi birisindeki kanuna aykırılık,
işlemi sakat hale getirir ve işlemin hiç doğmamış sayılması anlamına gelen
“yokluk” ya da idari yargı mercileri tarafından “iptal” edilme ihtimalini
beraberinde getirir.
1.
Yetki Unsuru
İdari karar, idare adına işlem yapmaya
yetkili kılınmış idari makam tarafından alınmış olmalıdır. Yetki, idari işlemin
kanunla belirlenmiş makamlar tarafından yapılabilmesi durumunu ifade eder. Türk
hukukunda yetki soyut bir biçimde ifadesini bulur ve bir kişiye değil bir
makama verilmiş hak ve yükümlülük olarak tanımlanır.
İdare açısından yetki kurallarına uymak bir tali unsur olarak
değerlendirilmemelidir; idare dar anlamda yetkilendirilmiş kişiler vasıtasıyla
karar almaya mahkumdur.
Yetki
unsuru konusunda idarenin takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Tüm yetki kuralları, idare hukukunun
temel kaynağı olan Anayasada ve Anayasadan kaynağını alan diğer kanunlarda
belirlenmiştir; ancak yetkide paralellik ilkesi, yargı içtihatlarının geliştirdiği bir kuraldır. Bu ilkeye
göre, bir idari kararı almış olan idari makam, o idari kararı değiştirmeye,
düzeltmeye, geri almaya ve kaldırmaya da yetkilidir. Yetkide paralellik
ilkesinin içtihadi bir ilke olduğu unutulmamalıdır.
UYARI
İdari kararlar ancak o kararı alan
makam tarafından geri alınabilir, bu yetkide paralellik ilkesinin bir sonucudur.
Ancak idarenin bütünlüğü ilkesi başlığında ele aldığımız şekliyle hiyerarşik
amirin de astın işlemlerini geri almaya yetkili olduğunu hatırlamakta fayda
vardır. Hiyerarşik üstün bu yetkisi yetkide paralellik kuralına bir istisna
oluşturmaktadır.
Yetki
unsurunun içinde kişi, konu, yer ve zaman bakımından yetki kavramları yer
almaktadır.
-
Kişi bakımından yetki, idari karar için hangi
makamın irade açıklamaya yetkili olduğunu;
-
Konu yönünden yetki, belli konulara ilişkin
kararların hangi idari makamlarca alınacağını;
-
Yer bakımından yetki, yetkinin kullanılabileceği
coğrafi alanı;
-
Zaman bakımından yetki, görevlinin yetkisini
hangi süreler içerisinde kullanması gerektiğini ifade eder.
Kişi yönünden
yetki: İdari karar, idare adına irade açıklamaya yetkili kılınmış idari
merciler tarafından alınmış olmalıdır. İdareye tamamen yabancı bir kimsenin
alacağı bir karar idari karar niteliği taşımamaktadır. Bu durumda idareye
sorumluluk yüklenemez ve karar yoklukla maluldür.
Kişi yönünden yetki unsuru içerisinde,
idari işlemlerin ancak ehil kişilerce yapılabileceğine de değinilir. Temyiz
kudretinden yoksun bir kamu görevlisinin gerçekleştireceği işlem de yok
hükmündedir.
Konu yönünden
yetki: Belli konulara ilişkin kararların hangi idari makamlarca alınacağını
ifade eder. Konu yönünden yetki veya yetkisizlik sorunu, farklı hiyerarşik
düzlemler içerisinde yaşanabileceği gibi,
aynı hiyerarşik tablodaki makamlar arasında da gerçekleşebilir.
Aynı
kuruluşun çeşitli organları arasındaki yetki sorunu, bir bakanlığın başka
bakanlığın göreviyle ilgili karar alması, astın üst yerine ya da üstün ast yerine
karar alması konu yönünden yetkisizliğe örneklerdir.
Yer yönünden yetki:
İdari makamların gerek kişisel olarak görevli oldukları yeri gerekse konu itibariyle
karar alabilecekleri coğrafyayı ifade etmektedir. Tüm yetkili birimler belirli
bölgeler dahilinde görev yapmaktadır ve görev sahaları önceden coğrafi olarak
da belirlenmiştir. Zonguldak Valiliğinin Bartın sınırlarında işlem yapması yer
yönünden yetkisizlik oluşturur.
Zaman yönünden
yetki: İdari makamların yetkilerinin kullanma sürelerinin belirliliğidir.
Bir takım yetkiler belirli bir süre aralığında kullanılmak için tevdi
edilmekteyken; bir takım yetkiler ise ancak belirli bir süreden sonra başlayacak
şekilde taksim edilmektedir. Gerek süresini aştıktan sonra gerçekleşen kullanım
gerekse süre başlamadan önce alınacak kararlar yetkisizlik durumu
yaratmaktadır.
Henüz ataması yapılmamış kamu
görevlisinin atanacağı görevle ilgili işlem tesis etmesi, görevi her hangi bir
nedenle sona ermiş bir kamu görevlisinin yapmış olduğu işlem ve tatilde bulunan
bir kamu görevlisinin alacağı kararlar zaman yönünden hukuka aykırı olacaktır.
YETKİ
KURALLARINA AYKIRILIK HALLERİ VE MÜEYYİDELERİ
İdari yetki kamu düzeni ile doğrudan
ilintilidir, dolayısıyla uyuşmazlığın her safhasında ileri sürülebilir.
Yetkisizlik durumları idari merciler tarafında bizzat tespit edilebileceği gibi
idari yargıda dava sürecine de konu olabilmektedir.
Yetki kurallarına aykırılık halleri dört şekilde karşımıza
çıkar.[1]
Yetki Gaspı: İdare adına irade
açıklamasında bulunma ve karar alma yetkisi olmayan, resmi sıfatı bulunmayan ya
da resmi sıfatlarından arınmış bir kişinin işlem tesis etmesi durumudur. Kişi
yönünden yetki kurallarına aykırılık veya kişi yönünden yetkisizliğe genel
olarak yetki gaspı denmektedir. Yetki gaspına yol açan işlem yok hükmündedir.
Fonksiyon Gaspı (Görev Gaspı): Devletin üç
ana fonksiyonunu ifa ile görevlendirilmiş organ ya da makamların, birbirlerinin
yerine karar alıp işlem yapmaları halinde fonksiyon gaspından söz edilebilir.
Dar anlamda değerlendirildiği zaman, bir idari birimin, idari olmayan (yasama
ve yargı fonksiyonuna tabi olan) bir işlemi yerine getirmesidir. Bu durumda
idari işlem, yok hükmündedir.
Kanunla
düzenlenmemiş bir alanda TÜBİTAK’ın yönetmelik çıkarması durumunda idari bir
birim olarak TÜBİTAK kendini yasama organı yerine koymaktadır. Diğer taraftan,
halk tarafından seçilen Belediye Başkanı’nın mahkeme kararı olmadan Vali tarafından
görevden alınması durumunda da, idari birim olarak vali kendisini yargı organı
olarak Danıştay’ın yerine koymaktadır.
Yetki Tecavüzü: İdare adına irade
açıklamaya yetkili bir idari makamın başka bir idari makamın yetki alanına
giren konuda ya da yerde yaptığı yetkisiz işlemdir. Bu durumda işlem, idarenin
yetkisi içinde olmakla birlikte idarenin işbölümü içerisinde ast üst
ilişkindeki sakatlığa dayalı olarak gerçekleşmiştir. Kimin yetkisine girdiği
açıkça belli olan bir yetkinin, başka bir idare tarafından kullanılması halinde
ortaya çıkar. Kişi yetkisiz değildir; ancak yetki sahasını aşmaktadır.
Kişinin tamamen yetkisiz olmamasından
ve sadece iş bölümünden kaynaklı bir hatanın gerçekleşmesinden dolayı yaptırım
diğerlerinde olduğu kadar sert bir “yokluk” hali değildir. İdari işlemlerin
hukuka uygunluk karinesinden faydalanmasından dolayı ilgili işlemin sona
erebilmesi için idarenin yeni bir kararı ya da bir mahkeme kararına lüzum
duyulacaktır.
Açık ve Bariz (Ağır) Yetki Tecavüzü: Yetki
tecavüzünün açık ve bariz olması halinde alınan idari kararın yok hükmünde
olduğu kabul edilmektedir. Ağır bir yetki tecavüzü, idari işbölümü esaslarına
tamamen aykırı bir biçimde alınan idari kararlarda söz konusu olur. İdari iş
bölümü esaslarına açıkça aykırı olan böyle bir karar, ağır ve bariz yetki
tecavüzü nedeni ile yok hükmünde sayılmaktadır.
Bir bakanlıkta çalışmakta olan bir
memurun bir başka bakanlık tarafından emekliye sevk edilmesi, maden ocağındaki
çalışma şartlarına ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir yönetmelik
çıkarması ya da henüz göreve katılmamış kişinin görevdeymiş gibi işlem yapması
durumu, idari iş bölümü esaslarına açıkça aykırı kararlardır.[2]
Yetki
ve İmza Devri
Belli bir idari makama verilmiş bulunan
karar alma yetkisi, yalnızca o makam tarafından kullanılır. Karar alma yetkisi
bir kanundan kaynağın aldığı için, bu yetkiye sahip görevlinin yetkisini bir
başka görevliye devretmesi kural olarak mümkün değildir. Bu bakımdan, yetki ve imza devirleri istisnaidir ve
ancak kanunlarda açıkça öngörülen hallerde ve açıkça öngörülen işlemler için
mümkündür.
Yetki devrinde karar alma yetkisi,
yetkiyi devreden makamdan ayrılmakta ve kendisine yetki devredilen makama
geçmektedir. Bu nedenle yetkiyi devreden makam yetki devrini kaldırmadıkça o
yetkiyi bir daha kullanamamaktadır. İmza devrinde ise, karar alma yetkisi imza
yetkisini devreden görevlide kalmakta, sadece o görevli tarafından alınmış
kararın imza ile belgelendirilmesi devredilmektedir.
Yetki devri soyut bir biçimde bir
makamdan bir başka makama yapılmaktadır. Bu nedenle yetkiyi devralan makamdaki
görevli değişse dahi, yetki o makamda kalmaktadır. İmza devri ise somut bir
biçimde belli bir kamu görevlisine yapılmakta ve dolayısıyla imzayı devralan
kişinin görevden ayrılması halinde imza devri kendiliğinden sona ermektedir.
Her ikisinde de yasal dayanak olarak
kanuni izin olması şarttır. Kanunda öngörülmemiş olmasına rağmen yetkinin veya
imzanın devredilmiş olması, imza ve yetki devrine dayanılarak alınacak idari
kararları hukuka aykırı hale getirir.
2.
Şekil - Usul Unsuru
İdari işlemler, toplumda güven yaratmak
amacıyla önceden belirlenmiş belli şekil şartları dahilinde geçekleştirilir.
Usul kuralları ilgili kanunlarda gösterilmektedir ve idarenin bu kurallar
çerçevesinde işlem yapması şeffaflık adına önem arz etmektedir.[1]
İdari
işlemin önceden tesit edilen usul (şekil) kurallarına bağlanmasının yararları
şu şekilde
sıralanabilir:
1- Usulün
uygulanmasıyla, bir idari işlemin doğruluğunun sağlaması yapılır,
2- Usul
kuralları idarenin objektif davranmasını sağlar,
3- Usul
kuralları bireylere hukuki güvenlik sağlar,
4- Usul
kurallarının idare edilenlerin haklarını koruyucu bir işlevi vardır, 5- Usul
kuralları idarenin denetlenmesini kolaylaştırır.
İdari
bir işlemin yapılması sırasında uyulması gereken şekil kuralları, ana kural ve
tali kural olarak ikiye
ayrılır:
Ana Kural:
Kararın yönünü etkileyebilecek nitelikte olanlar ana kuraldır ve genel olarak
kişiyi idareye karşı korumayı amaçlar. Bu kurallara aykırı davranılması idari
işlemi sakatlamaktadır.
Tali Kural: Kararın
içeriğinden ziyade prosedürel özelliklerini ifade eden kurallar ikincil
nitelikteki kurallar olarak anılır. Tali
kurallar idari işlemin yönünü etkilememekte, hukuk aleminde doğuracakları
sonuçlar üzerinde etki doğurmamaktadır.
Kanun, tüzük ve yönetmeliklerle, yargı içtihatlarında yer
alan başlıca şekil şartları şunlardır:
Yazılılık kuralı:
İdari işlemlerin temel şekil şartı işlemin yazılı olmasıdır. Tüm işlemler,
yazılı ve imzalı olarak ilgililere tebliğ edilmelidir. Bununla birlikte,
istisnai hallerde idari işlem ve kararların sözlü yapılabilmesi ya da
alınabilmesi de mümkündür. Örneğin, trafik polisinin geç işareti, kolluk
faaliyetlerindeki sözlü işlemler veya zımni red kararları yazılılık kuralının
istisnalarıdır.
Ayrıca
yukarıda da belirttiğimiz gibi, idarenin bir başvuru karşısında hareketsiz
kalması ile de işlem
tesis edilmesi mümkündür. (Zımni kabul, zımni red)
Gerekçe kuralı:
Tüm idari işlemler hukuki bir gerekçeye dayanmak durumundadır. Ancak burada
önemli olan nokta gerekçenin açıklanmasının zorunlu olmayışıdır. Karar metninde
işlemin dayanağı işaret edilmeyebilir. Ancak kişi, Bilgi Edinme Kanunu
çerçevesinde talepte bulunursa ya da İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20.
Maddesi uyarınca, idari işlem yargıya intikal eder ve mahkeme kararı ile
gerekçe talep edilirse, idare gerekçeyi açıklamak durumundadır.
Savunma alınması:
İdari işlemler kural olarak tek taraflıdır ve idare işlem tesis ederken
muhatabına danışmak durumunda değildir. Ancak, bazı durumlarda kanun ilgiliye
danışılmasını ya da ilgiliden savunma alınmasını kararın objektifliği adına
emretmektedir. Bu durumda savunma alınması zorunlu hale gelmektedir.
Devlet Memurları Kanunu’nda disiplin
cezası verilmeden önce ilgili personelin savunmasının alınması bir
zorunluluktur. Savunma almanın emredildiği işlem ve durumlarda, savunma
alınmaması idari işlemi şekil yönünden sakatlar. Bu sakatlık asli bir sakatlık
durumudur.
Hazırlık
işlemlerinin yapılması: Kanunda işlem gerçekleştirmeden önce açık bir
şekilde belirli hazırlık işlemlerinin yapılması, işlemden önce birtakım
birimlere danışılması emredilmişse, kararlar bu süreç tamamladıktan sonra
alınmalıdır. Kamulaştırma sürecindeki ödeneğin hazırlanması ya da kamu yararı
karının alınması asli şekil şartlarıdır. Aksi takdirde, işlem şekil yönünden
sakatlanır.
Kolektif ve karma
işlemler: Kolektif işlemler kurul olarak karar almayı, karma işlemler ise
idari kararın belirli bir sıra ile oluşturulmasını ve toplu irade uyuşmalarını
ifade etmektedir. Kolektif işlemlerde öngörülen görüşme usullerine uyulmamışsa,
toplantı ve karar yeter sayısı sağlanmamışsa, toplantı yapılmadan elden imza
toplanarak karar alınışsa ya da toplantı yeri ve zamanına uyulmamışsa, işlem
şeklen sakattır.
Karma işlemlerde ise iradelerin sırasının gözetilmesi ve
imza sürecinde hiçbir iradenin atlanmaması önem
taşımaktadır.
Şekil
Kurallarına Aykırılık Halleri ve Müeyyideleri
İşlemin özünü etkileyecek eksiklikler idari işlemi sakatlar
(asli şekil noksanlıkları). Ancak, kararın yönünü
etkilemeyen şekil eksiklikleri idari işlemi sakatlamaz (tali
şekil noksanlıkları).
DİKKAT
Şekil ve usulde paralellik ilkesi: Yetkide
paralellik ilkesine eş olarak şekil ve usulde paralellik ilkesi de yargı
içtihatlarıyla geliştirilmiştir. Buna göre, kanunda aksi öngörülmedikçe, bir
idari işlemin yapılması sırasında izlenen şekil ve usul kurallarına, o işlemin
kaldırılmasında, geri alınmasında, değiştirilmesinde ve düzeltilmesinde de
uyulması gerekir.
3.
Sebep Unsuru
Alınan tüm idari kararların gerçekleşen
tüm idari işlemlerin belli bir sebebe dayanması gerektiği açık bir kuraldır.
Bir idari işlemin sebebi, idareyi o işlemi yapmaya sevk eden ve hukuk
kurallarınca belirlenmiş bulunan bir etkendir. İdare, işlemlerini yaparken
kanunda gösterilen sebeplere uymakla yükümlüdür. Dolayısıyla idari işlemin sebebinin
olmaması ya da sebebinin hukuka aykırı olması halinde işlem, iptal edilir.
İdare bir işlem yaptığında, o işlemi dayandırdığı sebebi
ortaya koymak yani işlemini gerekçelendirmek zorundadır. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, idari işlem ve kararların gerekçeli bir biçimde kaleme
alınması kural olarak zorunlu değildir; ancak sebep yönünden hukuka aykırılığı
ileri sürülerek bir idari işlemin iptali için dava açıldığında, idare bu
işlemin dayandığı sebebi yargı mercii önünde ortaya koymak ve kanıtlamak zorundadır.
İdarenin dayandığı sebep hukuki
olabilir ancak gerçeğe aykırı ise yine iptal edilmelidir. Örneğin; memurun
talebi üzerine tayin kararı aldığını belirten idarenin kararı, memurun talebi
olmadığı ortaya çıkarsa sebep yönünden hukuka aykırılık doğar.
İdarenin dayandığı sebebin
nitelendirilmesinde denetiminin yargı tarafından yapılabileceği
savunulmaktadır. Ancak bunun yerindelik
denetimi olmaması gerektiği açıktır. Kanunun sebebi açık bir şekilde ifade
ettiği durumlarda subjektif bir durum yoktur; ancak bazı durumlarda kanun sebep göstermemiş olabilir, bu durumda
idare takdir yetkisine sahiptir. Bu noktada Danıştay, sebep gösterilmese
bile işlemin mutlaka somut olaylara ve nedenlere dayanması gerektiğini
belirtmiştir.[2]
UYARI
Yetki ve Şekil unsurlarında idarenin takdir yetkisi
bulunmamaktaydı ve idare kanunla düzenlenen kurallar çerçevesinde hareket
etmekle yükümlüydü. Ancak sebep unsuru bakımından idarenin takdir yetkisi
bulunmaktadır. Çünkü yargı organları açılacak bir davada yetki ve şekilde olduğu
kadar somut olmayan sebep unsurunun sakatlığını yerindelik bakımından
denetleyip karar veremeyecektir. Örneğin; kamulaştırılacak taşınmazın iyi
seçilip seçilmediği, başka taşınmazın seçilmesi gerektiği yönünde bir
değerlendirme yapılamayacaktır.
Sebep
Unsurunun Görünümü:
a) Kanunlar idari işlemin sebebini açıkça
gösterebilir.
Kanunlar, idari işlemlerin sebeplerini
açık ve net bir biçimde göstermiş olabilirler. Örneğin, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin E bendi uyarınca, izinsiz ve kurumca kabul
edilir bir özrü olmaksızın bir yıl içinde toplam 30 gün göreve gelmeyen bir
memur, bir daha devlet memurluğuna alınmamak üzere memuriyetten çıkarılır. Eğer
bu koşul gerçekleşmediği halde işlem yapılmış ise, bu işlem sebep unsuru yönünden
hukuka aykırı olur.
b) İdari işlemin Sebebi Belirsiz Kavramlarla
Gösterilebilir: Kanunlar bazen idari işlemlerin sebeplerini açık bir
biçimde değil; kamu düzeni, milli güvenlik, ihtiyaç, görülen lüzum gibi soyut
ifadeler kullanarak göstermiş olabilir.
Bu soyut özellik taşıyan belirsiz
kavramlar dahi yıllardır uygulanmakta olduklarından belirli bir idari teamül
yerleşmiş durumdadır. Böylece bu belirsiz kavramlar objektif bir anlam
kazanmışlardır. Şüphesiz toplum da bunlara belli bir anlam atfetmektedir.
Örneğin, bir kolluk işleminin ya da eyleminin gerçekleşmesi, kamu düzenini
tehdit eden veya tehlikeye sokan bir durumun ortaya çıkmasına bağlıdır. Burada
kamu düzeni belirsiz bir kavram olmakla beraber, objektif bir anlam ve içeriğe
sahiptir.
c) Sebep Unsuru Hiç Gösterilmemiş Olabilir: Kanunlarda
idari işlemlerin sebebinin hiç gösterilmemiş olduğu da görülmektedir. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu memurların naklen atama işleminin hangi
koşulların gerçekleşmesi halinde yapılabileceğini, yani sebebini göstermemiştir.
İdarenin işlemi gerçekleştirirken hiçbir sebep göstermemesi işlemin
geçerliliğini etkilemez.
Sebep unsuru konusunda kanun koyucunun
idareyi serbest bıraktığı durumlarda dahi idarenin tamamen serbest olduğu
belirtilemez. İdare bu tip bir atama işleminde olası bir geri alma ya da dava
sürecini değerlendirerek kamu yararı amacı taşıyan işleminin gerekçesini ortaya
koymakla yükümlüdür.
4.
Konu Unsuru
Bir idari işlemin konusu onun belirli
bir sebebe dayanarak doğurduğu hukuki sonuç, hukuk aleminde yarattığı
değişikliktir. Diğer bir ifadeyle, idari işlemin konusu, yapılan hukuki işlemin
kendisidir.
Örneğin memurun disiplin cezası alması
kararında işlemin konusu disiplin cezasıdır. Ya da kumar oynatan bir derneğin
kapatılması işleminde konu derneğin kapatılmasıdır.
İdari işlemlerin hukuk aleminde
müeyyide ile karşı karşıya kalmaması adına temel kriter, bu işlemlerin
konularının öncelikle mümkün ve meşru olmasıdır.[3]
Konu unsurunda ortaya çıkabilecek sakatlık türleri şunlardır: a)
İdari işlemin konusunun imkânsız olması,
b) İdari
işlemin konusunun gayri meşru olması,
c) İdari
işlemin geçmişe yönelik olarak tesis edilmesi,
d) Belli
statüdekiler için yapılacak bir işlemin, başka statüdekilere yapılması,
e) Mahkeme
kararına uyulmaksızın işlem yapılması ya da mahkeme kararına rağmen işlem
yapılmaması,
f)
Sebep ve konu unsurları arasında illiyet bağının
bulunmaması ya da kopukluğu mevcut olması.
5.
Maksat (Amaç) Unsuru
Amaç, kanun
koyucunun ya da idarenin bir sebebe dayalı olarak gerçekleştirdiği işlemden
elde etmeyi planladığı nihai sonuçtur. Genel olarak kural koyucuların ve kural
uygulayıcıların toplumsal gereksinimleri karşılamayı planladığı
değerlendirilirse, idari işlem ve kararların amacının idari hizmetlerin daha
iyi bir biçimde yürütülmesi ve kamu yararının sağlanmasıdır.
İdari işlemlerin temel amacı kamu
yararıdır. İdari işlem, işlemi yapanın duygularından arınmış olmalıdır. Kişisel
hırslar, menfaatler, çekişmeler, inanca dayalı ya da siyasi emeller idari
işlemde rol oynamamalıdır.
İdari işlem yapanlar, kendi çıkarlarına
hareket edemeyecekleri gibi üçüncü kişilerin çıkarına ya da onları korumak için
de işlem yapamazlar.
İdare, siyasi bir amaçla bazı kişileri
cezalandıramaz, yine bazı kimselere ayrıcalık tanıyamaz. Siyasi amaçlar, kamu
yararı ile bağdaşmaz. İdare, gerek memurların alınmasında, gerekse de onlardan
yararlanmada ehliyet ve liyakata önem vermelidir.
Maksat unsuru yönünden hukuka aykırılık, yetki saptırması deyimi ile ifade
edilmektedir.
DİKKAT
Dikkat edilirse yetki saptırması bir
yetkisizlik türü olarak ele alınmamaktadır. Bu noktada kişi yetkisiz değildir.
Buradaki sakatlık türü, yetkili kişinin yetkisini kamu yararı için değil;
kişisel menfaati için kullanmasıdır. Dolayısıyla yetkili kişinin yetkisini
kötüye kullanması süreci yetki saptırması olarak tanımlanmaktadır.
Maksat unsuru yönünden sakatlık şu durumlarda ortaya
çıkar:
-
Kişisel amaç güdülerek alınmış bulunan idari kararlar, - Siyasal amaç güdülerek
alınmış idari kararlar, - Özel maksadı aşan idari kararlar.
[1]
Ender Ethem Atay, İdare Hukuku, s. 447.
[2]
Turgut Candan, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Pratiklerle, Adalet Kitabevi,
Ankara, s. 154.
[3]
Turgut Candan, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Pratiklerle, Adalet Kitabevi, Ankara,
s. 158.
[4]
Turgut Candan, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Pratiklerle, Adalet Kitabevi,
Ankara, s. 97.
[1]
Turgut Candan, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Pratiklerle, Adalet Kitabevi,
Ankara, s. 125.
[2]
Turgut Candan, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Pratiklerle, Adalet Kitabevi,
Ankara, s. 130.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder