İDARENİN MALİ
SORUMLULUĞU
I.
İDARENİN MALİ SORUMLULUĞU
İdarenin mali sorumluluğu, hukuk
devleti ilkesinin özünü oluşturup, yargısal içtihatlarla şekillenen bir
kavramdır. Polis devletinin uygulamada olduğu dönemlerde gündeme gelen “Hazine
Teorisi” uyarınca idarenin neden olduğu zararların tazmin edilmesi gerektiği
görüşünden yukarıda “hukuk devleti” başlığında bahsetmiştik.
Devlet
faaliyetlerinden zarar gören bireylerin zararlarının tazmin edilmesi süreci
“Hazine Kuramı” ile başlamış, bireylere zarar vermemeyi amaçlayan ve olası
zararları telafi eden model olan “hukuk devleti” ile hukukla bağlı bir devlet
anlayışı ortaya konulmuştur.[1]
İdarenin faaliyetlerindeki aksaklık
neticesinde bireylere verdiği zararların telafisi ile başlayan hukuk devleti
içerisindeki idari sorumluluk olgusu; bir kamu hizmetinin görülmesi esnasında
idareden bağımsız olarak gelişen olaylar neticesinde oluşan ya da hizmet gereği
doğan zararların da tazminini içererek ikili bir görünüme kavuşmuştur.
Bu görünümlerden biri idarenin kusurlu sorumluluğunu, diğeri ise kusursuz sorumluluğunu işaret etmektedir. Her iki durumda da idare
sorumludur ve oluşan zarar giderilecektir; aralarındaki fark kusurun derecesi
noktasında ortaya çıkmaktadır.
II. İDARENİN MALİ SORUMLULUĞUNUN KOŞULLARI
Hem
kusurlu hem de kusursuz sorumluluk açısından idarenin sorumlu kabul
edilebilmesi için başlıca
üç koşulun bulunması gerekir. Bunlar idari eylem, zarar ve
eylemle zarar arasında nedensellik bağlantısıdır.[2]
a. İdari Eylem
Söz konusu davranış bir idari işlem
biçiminde ortaya çıkabileceği gibi işlemin uygulanması için girişilen bir
davranış ya da hiçbir idari işleme dayanmayan bir davranış da olabilir. Aynı
şekilde icrai ya da ihmali olabilir.
b. Zarar:
İkinci şart idari eylemin bir zarara
sebebiyet vermiş olmasıdır. Öncelikle zarar gerçek ve kesin olmalıdır. Zarar
doğmuş ve güncel bir zarar da olmalıdır. Aynı şekilde mahrum kalınan kâr eğer
kesin bir nitelik arz ediyorsa tazmin edilmelidir. Ortaya çıkan zarar maddi
nitelikli olabileceği gibi manevi nitelikli de olabilmektedir.
DİKKAT
Zararın hukuken korunan bir durumun
üstüne oturtulabilmesi koşulunu göz ardı etmemek gerekir. Hukuka aykırı bir
durumda bulunan kişilerin tazmin hakları bulunmamaktadır. Örneğin bir banka soygunu
neticesinde kaçmakta olan bir kişinin polis tarafından uyarıların ardından
vurulması neticesinde doğacak zararı, vurulan kişinin tazmin etme hakkı
bulunmamaktadır. Bu durumda doğan zarar kişinin meşru bir hakkına yönelik
olmalıdır.
c.
Nedensellik Bağı:
İdari eylemle ortaya çıkan zarar
arasında nedensellik bağının varlığı idarenin sorumluluğu için şarttır. Zarar
olayların akışı içinde beklenmeyen bir sonuç ise idarenin sorumluluğundan söz
etmek mümkün değildir. Nitekim Danıştay da yol yapımı nedeniyle yatağının bir
kısmı doldurulan akarsuyun altı yıl sonra taşması sonucu oluşan zarardan
nedensellik bağının kesilmiş olduğu kanısıyla idareyi sorumlu tutmamıştır.
III.
İDARİ SORUMLULUĞUN KALKMASI YA DA AZALMASI
Zorlayıcı
nedenlerin, beklenmeyen durumların, zarara uğrayanın ve üçüncü kişinin
kusurunun varlığı
a. Mücbir Sebep (Zorlayıcı Nedenler):
Yer sarsıntısı, sel ya da toplumsal
ayaklanma gibi zorlayıcı nedenlerin varlığı halinde özel hukukta olduğu gibi
idare hukukunda da nedensellik bağı kesilir ve sorumluluktan söz edilemez.
Buna
karşılık idarenin eylemi ya da ihmali sonunda, zorlayıcı nedenin doğurduğu
zararda bir artış
meydana gelmiş ise idarenin bu zarardan sorumlu tutulması
gerekir.
b. Beklenmeyen Durumlar:
İdari bir işlem ya da eylemin bir
kazadan dolayı aksaması durumunda beklenmeyen durumdan bahsedilir. İdarenin
eylem veya iradesinin dışında oluştuğunda zorunlu nedenden, idarenin eyleminin
içinde oluştuğunda beklenmeyen durumdan söz edilir. Kusurlu sorumluluk
açısından, beklenmeyen durum kusur ögesini ortadan kaldırmaktadır; ancak
sorumluluk ilkesinin kalkıp kalkmayacağı idarenin dahline göre değişiklik
göstermektedir.
c.
Zarar
Görenin Kusuru:
Zarar gören kendi kusuruyla zararla
idare arasındaki ilişkiyi kesmişse idare sorumluluktan kurtulur. Zarar görenin
kusuru zararın sebeplerinden biri ise kusurun ağırlığı oranında idarenin kusuru
ve dolayısıyla sorumluluğu azalır.
d. Üçüncü Kişinin Kusuru:
Zarar üçüncü kişinin kusuru nedeniyle
meydana gelmişse idare sorumluluktan kurtulur. Sulama kanalında bilinmeyen
kişilerce açılan bir delikten taşan suların mahsule verdiği zarar nedeniyle
açılan davada Danıştay idarenin sorumlu olmadığına karar vermiştir.[4]
IV.
İDARENİN SORUMLULUĞUNUN TÜRLERİ
A
– İDARENİN KUSURLU SORUMLULUĞU
1-
Hizmet Kusuru
Hizmet kavramı
yalnızca bir idari faaliyet türü olarak ‘kamu hizmeti’ni değil idarenin tüm
eylem, görev ve işlemlerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu anlamıyla
hizmetin genel olarak kuruluşu, kamuya sunulması ve devamlılığının sağlanması
sürecinde idarenin üzerine düşen görevi gereği gibi yerine getirmemesi “hizmet
kusuru” olarak tanımlanır.
Hizmet kusurundan söz edebilmek için
kamu görevlisinin kusurlu olmasının aranmayacağı gibi idarenin sorumluluğu da
istihdam edenin sorumluluğu ile aynı şey değildir. Hizmet kusuru idare hukukuna
özgü bir sorumluluktur ve istihdam edenin sorumluluğu gibi dolaylı değil
doğrudan bir sorumluluktur. [5]
Hizmet
Kusuru Sayılan Haller
Hizmetin
kuruluşu ve işleyişinde ortaya çıkan kusur olarak tanımlanabilir. Bir başka
deyişle hizmetin
hiç işlememesi, geç işlemesi ve kötü işlemesi durumlarında
idare kusurlu sayılmaktadır
a. Hizmetin Kötü İşlemesi
Hizmet kusurunun en eski ve yaygın
uygulama alanı bulduğu şekli hizmetin kötü işlemesidir. Hizmet gereği gibi
yapılmamışsa ya da başka bir deyişle beklenen özen, dikkat ve kalitede
sunulmamışsa hizmetin kötü işlemesinden bahsedilebilir.
Hizmetin kötü işleyip işlemediği
konusunda soyut ve genel ölçütler ortaya konulması zor olup somut olayın
kendine özgü koşulları değerlendirilerek hüküm kurulmalıdır.
Altyapı
çalışmalarında karayoluna zarar verilmiş olması, nüfus kayıtlarının gereği gibi
tutulmaması
neden olunan manevi zarar gibi durumlarda Danıştay
hizmetin kötü işlediğine karar vermiştir.49
b. Hizmetin Geç İşlemesi
Hizmetin geç işlemesi ya da yavaş
işlemesi de bir hizmet kusuru oluşturmaktadır ve bu açıdan da soyut ve genel
kurallar koyma olanağı bulunmamaktadır. Yine olayın özellikleri dikkate
alınarak hizmetin geç işlemesinden söz edilip edilemeyeceğine karar
verilecektir.
Danıştay kararlarından örneklemek
gerekirse ameliyat edilmesi gereken bir hastanın ameliyatının gecikmesi veya
bir memurun terfiinin gecikmesi nedeniyle oluşan zararlar hizmetin geç işlemesi
kapsamında değerlendirilmişlerdir.
c.
Hizmetin Hiç
İşlememesi
Hizmetin kötü ya da geç işlemesinin
hizmet kusurunu doğurduğu gibi hiç işlememesi de hizmet ile idarenin
ilişkisinin niteliğine göre hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmelidir.
Lakin hizmetin hiç işlememesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmesi için söz
konusu hizmet açısından idarenin yükümlü ve görevli addedilmesi gerekir.
İdare bir hizmetin görülmesi konusunda
yükümlü tutulmuşsa ‘bağlı yetki’ gereği o hizmeti yerine getirme zorunluluğu
altındadır ve bu nedenle o hizmetin hiç işlememesi hizmet kusuru sayılmalıdır.
Bununla birlikte idareye bir hizmeti görüp görmemek konusunda ‘takdir yetkisi’
tanınmışsa o hizmetin görülmemesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmemesi
gerekir.
Hizmetin gerektirdiği imkân ve
vasıtaların bütün şartlarıyla birlikte yerine getirilmemesi ve hizmete hazır
bulundurulmaması, Danıştay kararlarından hizmetin hiç işlememesinin hizmet
kusuru sayıldığı durumlara örnek olarak sayılabilir.
DİKKAT
Özel hukukta kusurlu her türlü fiil
kusurun derecesine bakılmaksızın sorumluluk doğururken idare hukukunda
hizmetteki her türlü bozukluk ve aksaklık mutlaka sorumluluğa sebep olmaz.
Basit ve ağır kusur şeklinde bir ayrımın yapıldığı idare hukuku alanında
sorumluluk derecelendirilmeye çalışılsa da genel kural koymak pek mümkün
görünmemektedir. Kusursuz sorumluluk kavramının her geçen gün genişletildiği
dikkate alınırsa sorumluluk için ağır kusurun aranması gerektiği görüşü kabul
edilebilir görünmemektedir.
2.
Hizmet içi Kişisel Kusur
İdarenin bir
faaliyetini gerçekleştirirken hizmeti gereğince görmemesi sürecinin dışında
olarak bir de idare adına görev yapan personelin hizmetle bağlantılı olarak
sebep olduğu hasarlar sorunu bulunmaktadır.
Kamu görevlilerinin hizmet içinde ve
hizmetle ilgili bir kısım kusurlu davranışları kişisel kusur olarak
nitelendirilmektedir. İdare bu durumda sorumluluktan kurtulamamakta ve doğan
zararları tazmin etmelidir.
Ancak idarenin hizmet kusurundan farklı
olarak ilgili idari görevliyi sebep olduğu zararı rücu etme hakkı
bulunmaktadır.
DİKKAT
Davanın personel aleyhine değil idare aleyhine açılacağı
ve idarenin görevli personele rücu hakkının saklı olduğu yolundaki düzenleme
idare edilenlerin zararlarının vakit kaybedilmeden karşılanmasını amaçlamıştır.
Hizmet
içi kişisel kusur sayılan durumlar ise şunlardır:
a.
Kamu
görelisinin suç niteliğindeki davranışları: Taksirli ya da kasıtlı olup
olmamasına bakılmaksızın kişisel kusur olarak değerlendirilirler ve idarenin
tazmin yükümlülüğü doğar. Kamu görevlisinin ihaleye fesat karıştırarak kamu
hizmetini aksatması örnek verilebilir.
b.
Yargı
kararlarına uymama: İdari ya da adli yargı mercilerince alınacak kararların
idare tarafından 30 gün içerisinde yerine getirilmesi gerekmektedir. Mahkeme
kararlarına uymamakta ısrar edilmesi durumunda, karar uymayan personel ve
dolayısıyla idare oluşacak zararı tazminle yükümlüdür.
c.
Kamu
görevlilerinin kötü niyetli davranışları: İdari bir personelin, kamu yararı
amacından sapıp; kişisel çıkar, kin, nefret ya da rekabetten kaynaklı olarak
bir kamu hizmetini bireye özel olarak ya da toplumsal bazda aksatması
sürecidir.
d.
Kamu
görevlisinin ağır kusuru: İdari personelin kusurunun kabul edilebilirlik
ölçüsünü aşmış ve geri dönülmez sıkıntılar yaratacak noktaya ulaşması
durumudur.
B
- İDARENİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU
1982 Anayasası’nda da 125. maddenin son
fıkrasındaki düzenlemeyle anayasal ifadesine kavuşturulmuş olan idarenin
kusursuz sorumluluğu ilkesi idari eylem ile zarar arasında yalnızca bir
nedensellik bağının varlığının idarenin sorumluluğu için yeterli sayılması
esasına dayanmaktadır.
İdarenin sorumluluğu alanında kural
değil istisna olarak kabul edilen kusursuz sorumluluk
tamamlayıcı nitelikte bir sorumluluktur ve dar yorumlanması gerekir.
Kusursuz sorumluluk ilkesi idare
hukukunda temelde iki ilkeye dayanır. Tehlike
İlkesi ve Fedakarlığın
Denkleştirilmesi.[6]
1. Tehlike İlkesi
Bir takım faaliyetlerin barındırdıkları
riskler dolayısıyla kişilere zarar vermesi halinde faaliyet sahiplerinin kusur
gözetilmeksizin ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulması tehlike ilkesinin özünü
oluşturur
İdarenin bazı araç veya faaliyetleri çeşitli
riskleri bünyesinde taşır ve bu araçları kullanan ya da faaliyetlerden
yararlanan idarenin kusurlu olması şartı aranmaksızın zarar görenlerin
zararlarını tazmin etmesi gerekir.
Bu ilkenin belirgin yanı objektif bir
temele dayanarak kusur kavramından tamamen soyutlanmasıdır. İdarenin kurtuluş
kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulması imkanı olmayan tehlike ilkesi şu
hallerde uygulanmaktadır:
a. Tehlikeli Faaliyetlerinin ve Araçlarının
Sebep Olduğu Zararlar
Kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında
bir görevle ilgili olarak genel külfetler dışında fertlere ve ferdi mülkiyete
verilen zararların, eylem ile zararlı sonuç arasında nedensellik bağının
bulunması koşuluyla, idarenin kusuru aranmadan hizmetin sahibi idarece tazmin
edilmesi hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyet kuralları gereğidir.
Danıştay kararlarından yola çıkarak
özetlemek gerekirse; cephaneliğin patlaması sonunda ölen erin yakınlarına
tazminat ödenmesi, görevli olarak bindiği helikopterin havada patlayarak
yanması sonucu ölen subayın yakınlarına tazminat ödenmesi, lokomotiften dökülen
kıvılcımların neden olduğu harman yangını nedeniyle zarara uğrayan kişinin
zararının tazmin edilmesi durumlarında söz konusu olan ilke idarenin tehlikeli
faaliyet ya da araçları nedeniyle kusursuz sorumluluğu ilkesidir.
b. Mesleki Risk Halleri
Belirli risk taşıyan kamu hizmetlerinin
görülmesi esnasında bu görevlerde zarara uğrayan kamu görevlilerinin
zararlarının tazmin edilmesi mesleki risk anlayışının bir sonucudur. Yangın
söndürmeye giderken bindiği arazözün devrilmesi sonucu ölen itfaiyecinin,
paraşütle atlarken ölen bir komando erinin yakınlarına tazminat ödenmesi gereği
mesleki risk durumunda tazmin yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.
c.
Sosyal risk
ilkesi:
Kamu düzenini bozmaya ve anayasal
düzeni bozmaya yönelik terör olayları nedeniyle zarar görenlerin zararlarının
idarece tazminini sağlamak amacıyla uygulanan sosyal risk ilkesi yer yer
nedensellik bağı bulunmasa dahi mahkeme kararlarında yer bulmaktadır.
İdarenin, faaliyet alanıyla ilgili
olarak, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da
nedensellik bağı aranmadan tazmin etmesi gerekmektedir.[7]
UYARI
Sosyal risk ilkesi zaman zaman idarenin
hizmet kusurunun olduğu durumlarla da bir araya gelmektedir. Önlemesi gereken
olayları önleyemeyen idarenin benzer durumlarda kusurlu sorumluluk ilkelerine
göre sorumlu tutulduğu da görülmektedir. İdare gereken tedbirleri almadıysa
kusurlu sorumluluk; tüm tedbirleri almasına rağmen bir zarar meydana geldiyse
kusursuz sorumluluktan bahsedilir.
2.
Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi
Kamu yararını gerçekleştirmek için girişilen
bir hizmet veya faaliyet neticesinde zarara uğramış olan kişi ya da kişilerin
zararlarının idarece tazmin edilmesi suretiyle gerçekleşir.
Bir faaliyetin kamu yararı amacıyla
yürütülmesi noktasında kusur yoksa ve tehlikeli bir faaliyet veya araç kullanılmıyorsa
idarenin sorumluluğu ancak hak ve nesafet ilkelerine dayandırılabilir.
İdarenin kamu yararı düşüncesi ile
giriştiği bir faaliyet belli bazı kişileri zarara uğratır ise bu zararın
herhangi bir kusuru olmasa dahi, idarece karşılanması gerekir.
Köprü yapımı nedeniyle yol düzeyinden
aşağıda kalan dairenin sahibine tazminat ödenmesi ya da kamu hizmeti adına
gerçekleştirilen kamulaştırma işlemi neticesinde malike arazinin bedelinin
ödenmesi bu ilke gereğince ortaya çıkmaktadır.
[1]
Şeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, s. 347.
[2]
Ramazan Çağlayan, İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayıncılık, Ankara 2008,
s. 158.
[3]
Şeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, s. 360.
[4]
Ramazan Çağlayan, İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayıncılık, Ankara 2008,
s. 205.
[5]
Ramazan Çağlayan, İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayıncılık, Ankara 2008,
s. 130. 49 Metin
Günday, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara 2002, s. 334.
[6]
Ramazan Çağlayan, İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayıncılık, Ankara 2008,
s. 151.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder