CEZA ÖZEL HUKUKU
CEZA GENEL BİLGİLERİ
MEŞRU SAVUNMANIN KOŞULLARI (TCK m. 25/I)
Saldırıya İlişkin Koşullar
1- Haksız bir
saldırı olmalı
2- Saldırı bir
hakka yönelmiş olmalı
3- Saldırı halen
varolmalı
Savunmaya İlişkin Koşullar
1- Savunmada
zorunluluk bulunmalı
2- Savunmada
oran bulunmalı
3- Savunma
iradesi bulunmalı
ZORUNLULUK HALİNİN KOŞULLARI (TCK m. 25/II)
Tehlikeye İlişkin Koşullar
1- Ağır ve
muhakkak gerçekleşecek bir tehlike olmalı
2- Tehlike bir
hakka yönelmiş olmalı
3- Tehlikeye
bilerek (kastla) sebebiyet verilmiş olmamalı
4- Tehlikeye
karşı koyma yükümlülüğü bulunmamalı
Korunmaya İlişkin Koşullar
1- Tehlikeden
başka türlü korunma olanağının bulunmaması
2- Tehlike ile korunma
arasında oran bulunması
3- Korunma
iradesi
HAKKIN KULLANILMASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)
1- Fail tarafından doğrudan doğruya kullanılabilecek bir
hakkın varlığı
2- Hakkın kullanılması ile işlenen suç arasında nedensellik
bağlantısının bulunması
3- Hakkın kötüye kullanılmamış olması
İLGİLİNİN (MAĞUDURUN) RIZASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)
1- Mağdurun üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir
hakkın varlığı
2- Rızayı açıklayan kişinin buna yetkili olması
3- Rızanın açıklanması
4- Fiilin bu rızaya dayalı olması
VARSAYILAN RIZANIN KOŞULLARI
1- İlgilinin gerçek rızasının önceden alınmasının olanaksız
olması
2- İlgilinin hakkına yönelik müdahalenin onu varsayılan
iradesine uygun olması
3- Müdahale edilen hak üzerinde ilgilinin serbestçe tasarruf
etme yetkisinin bulunması
4- Fail hak sahibinin yararını korumaya yönelik hareket
etmiş olmalı
POLİSİN SİLAH KULLANMA YETKİSİNİN KOŞULLARI
1- Önlenmek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı olmalı
2- Kişiye en az zarar verecek biçimde kullanılmalı
TCK m. 27/I’İN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- TCK m. 24-25-26’da düzenlenen hukuka uygunluk
nedenlerinden biri bulunmalı
2- Fail hukuka uygunluk nedenlerinde sınır aşmalıdır
3- Sınırın aşılması taksir ile olmalıdır
4- Sınırın aşılması suretiyle işlenen suç taksirle
işlendiğinde de cezalandırılıyor olmalıdır
TCK m. 27/II’NİN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- Meşru savunmada sınır aşılmış olmalıdır
2- Savunma sınırının aşılması mazur görülebilecek heyecan,
korku ve telaştan ileri gelmiş olmalıdır
BİLİNÇLİ TAKSİRİN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 22/III)
1- Kanunda fiilin taksirle işlenebileceğinin öngörülmesi
2- Kastın bulunmaması
3- Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
4- Neticenin öngörülebilir olması
HAKSIZ TAHRİKTEN YARARLANMANIN KOŞULLARI (TCK m. 29)
1- Haksız bir fiil bulunmalı
2- Bu fiil failde öfke ve şiddetli üzüntü meydana getirmiş
olmalıdır
3- Haksız fiile tepki olarak gösterilen fiil, öfke ve
şiddetli üzüntünün etkisi altında işlenmelidir (yani haksız fiil ile gösterilen
tepki arasında nedensellik bağı bulunmalıdır)
TEŞEBBÜSÜN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 35)
1- Kast
2- Hareketin tipikliği gerçekleştirmeye elverişli olması
3- Doğrudan doğruya suçun icrasına başlanmış olması
4- Failin elinde olmayan nedenlerle tipikliği
gerçekleştirememesi
ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRLANDIRILDIĞI SÜRENİN CEZA MAHKUMİYETİNDEN
İNDİRİLMESİ
1- Kişisel özgürlüğü sınırlama sonucunu doğuran bir durum
olması
2- Ceza mahkumiyetinin bulunması
SUÇ YOLU (İTER CRİMİNİS) AŞAMALARI
1- Düşünce aşaması
2- Hazırlık aşaması
3- İcra hareketleri aşaması (teşebbüs bu aşamada başlar)
4- Tamamlanma aşaması
5- Sona erme aşaması
İHMALİ HAREKETİN İCRAİ BİR HAREKETMİŞ GİBİ
CEZALANDIRILABİLMESİNİN KOŞULLARI
1- Garantörlük
a- Kanun
b- Sözleşme
c- Öngelen tehlikeli davranışlarda bulunma
2- Önlenebilirlik
3- Beklenebilirlik
4- Nedensellik Bağı
5- Objektif İsnadiyet
ZİNCİRLEME SUÇLARIN OLUŞMASI KOŞULLARI (TCK m. 43)
1- Suçun birden fazla olması
2- Birden fazla suçun değişik zamanlarda işlenmesi
3- Suçların aynı olması
4- Suçun aynı kişiye karşı işlenmesi
5- İşlenen birden fazla suçun TCK m. 43/III’te sayılan
suçlardan birisi olmaması
6- Birden fazla suçun tek suç işleme kararına dayanması
BİRLİKTE FAİİLLİKE İLİŞKİN KOŞULLAR
1- Aynı fiile ilişkin karar alma
2- Fiilin birlikte işlenmesi
HAPİS CEZASININ ERTELENEBİLMESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 51)
1- Ertelemeye konu ceza mahkumiyetinin belirli bir tür ve
ağırlıkta olması
2- Daha önceki kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla
hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak
3- Yeniden suç işlenmeyeceği konusunda mahkemeye kanaat
gelmiş olması
HÜKMÜN AÇIKLANMASINI GERİYE BIRAKILMASI KARARININ KOŞULLARI
(CMK m. 231)
1- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için karara konu
olan suçun buna elverişli olması gerekir.
2- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, sanığın
bunu kabul etmesi gerekir.
3- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, iki yıl
veya daha az süreli hapis cezasına ve/veya adli para cezasına mahkumiyet
durumunda söz konusu olur.
4- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için sanığın
daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum edilmemiş olması gerekir.
5- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki
tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği
konusunda kanaate ulaşılmalıdır.
6- Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan
önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.
7- Suç, uzlaşma kapsamında bir suç olmamalıdır.
EŞYA MÜSADERESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 54/I)
1- Bir eşya mevcut olmalıdır
2- Eşya iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamalıdır
3- Kasten işlenmiş bir suç olmalıdır
4- Eşya;
a-
Suçun işlenmesinde kullanılmalı
b-
Suçun işlenmesine özgülenmeli
c-
Suçtan elde edilmiş olmalı
d- Suçun işlenmesinde kullanılmak için hazırlanmış ise kamu
sağlığı ya da genel ahlak açısından tehlike oluşturmalıdır
5- Oranlılık
6- Mahkumiyet
TEKERRÜRÜN KOŞULLARI (TCK m. 58)
1- Önceden işlenen bir suç nedeniyle kesin olarak mahkum
edilmiş olmak
2- Yeni bir suç işlenmesi
3- Yeni suçun belirli bir süre içinde işlenmesi
KOŞULLU SALIVERMEDEN YARARLANMA KOŞULLARI (CİK m. 107)
1- Cezanın belli bir kısmının infaz kurumunda çekilmiş
olması
2- İyi hal
CEZA HUKUKU TEMEL KAVRAMLAR DİZİNİ
Hayali (Mefruz-Sözde) Suç: Kanunda tarif edilmemiş bir suçu
işlemek anlamındadır.
Kuruntu Suç: Suç tipi kanunda vardır fakat kişi suçu
işlemediği halde suç işlediğini sanmaktadır.
Özgü (Mahsus) Suç: Herkes tarafından işlenmesi mümkün
olmayan ancak belirli bir sıfata veya niteliğe sahip kimseler tarafından
işlenebilen suçlara özgü suçlar adı verilmektedir. Bu tip bir suçu işleyebilmek
için bazı doğal veya hukuki niteliklerin bulunması gerekmektedir. İşkence
yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenebilir ve bundan dolayı faili
bakımından özgü suç teşkil etmektedir. Eziyet ise herkes tarafından işlenmesi
mümkündür.
Bağlı Hareketli Suçlar: Bazı suçlar ancak belli bazı
hareketlerin yapılması ile işlenebileceği öngörülmüş ise, bunlara bağlı
hareketli suçlar denir. Örneğin; yağma suçunu işlerken tehdit suçunun da
işlenmesi bağlı hareketli suç teşkil eder.
Serbest Hareketli Suçlar: Suçun oluşması için bir hareket
gerekliyse de, bu hareketin nasıl olması gerektiği konusunda belirleme
yapılmamışsa, serbest hareketli suçlar söz konusu olur. Örneğin; kasten öldürme
suçu. Bıçaklamak, yakmak, yüksek bir yerden atmak, boğmak, vurmak vs. hareketlerle
işlenebilir. Bu suçlarda hareketin mutlaka belli bir biçimde gerçekleştirilmesi
aranmamaktadır.
İcrai Suçlar: Failin, ancak aktif bir davranış içinde
bulunması ile işlenebilen suçlardır. Örneğin, kasten öldürme, kasten yaralama
suçları buna örnektir.
İhmali Suçlar: Hukuksal açıdan kişiden beklenen hareketin
gerçekleştirilmemesidir. Burada fail, hukukun kendisinden beklediği davranışı,
bunu yapabilecek durumda olduğu halde yapmamakta ve nedensellik gelişimine
müdahale etmemektedir.
Gerçek İhmali Suçlar: Belirli bir davranışta bulunma
zorunluluğu suç tipinde öngörülmektedir. Cezalandırma da, hukuksal açıdan
yapılması gerekenin ihmal edilmesinden, suç tipinde öngörülen emre karşı
gelinmesinden kaynaklanır. Gerçek ihmali suçların faili, suç tipinde bir nitelemeye
gidilmediği sürece herkes olabilir.
Görünüşte İhmali Suçlar: Gerçek ihmali suçlardan farklı
olarak görünüşte ihmali suçlar, kanunda ayrıca tanımlanmaz. Burada aslında
aktif bir hareketle işlenebilen bir icrai suçun, objektif olarak kendisine
yüklenebilir biçimde hukuksal yükümlülüğü ihlal etmek suretiyle işlenmesi söz
konusu olup, fail kendisinden beklenen icrai davranışı gerçekleştirmemesi
nedeniyle sorumlu tutulmaktadır. Görünüşte ihmali suçlarda, gerçekleştirilmesi
durumunda neticeyi önleyebilecek bir davranışın gerçekleştirilmemesi söz konusudur.
Failden gerçekleştirilmesi beklenen davranış, tipik neticenin ortaya çıkmasını
engelleyebilecek bir davranıştır.
Tek Hareketli Suçlar: Suçun tanımında öngörülen neticenin
tek bir hareketle meydana getirilmesi kabul edilmişse, tek hareketli suç söz
konusudur. Örneğin; hırsızlık.
Seçimlik Hareketli Suçlar: Suçun, suç tanımındaki
hareketlerden bir veya birkaçının gerçekleştirilmesiyle işlenebildiği suçlara
denir. Örneğin; cinsel saldırıda bulunan Ömer önce parmağını ve sonra penisini…
Birden Fazla Hareketli Suçlar: Tipikliğin gerçekleşmesi için
birden fazla hareketin gerçekleşme şansı aranmış ise birden fazla hareketli suç
söz konusu olur.
Sırf/Salt Hareket (Neticesi Hareketle Bitişik Suç) Suçu: Dış
dünyada bir değişiklik anlamında ayrı bir neticenin gerçekleşmesinin aranmadığı
suçlardır. Bu suçlarda tipiklik kanunda tanımlanın hareketin yapılmasıyla
birlikte gerçekleşmektedir. Örneğin; hakaret, tehdit suçu.
Tehlike Suçu: Suçun konusu üzerinde zarar tehlikesinin
meydana gelmesinin netice olarak yeterli sayıldığı suçlardır.
Zarar Suçu: Hareketin yönelmiş olduğu konuda bir zararın
meydana gelmiş olmasının arandığı suçtur.
Ani Suç: Hareketten doğan neticenin devam etmeyip derhal
sona erdiği suçlardır. Tipte yer alan tüm unsurların gerçekleşmesi ile birlikte,
suç hem tamamlanmakta ve hem de sona ermektedir.
Kesintisiz Suç: Hareketten doğan neticenin bir süre devam
ettiği suçlardır. Kesintisiz suçlarda ya hukuka aykırı bir durum ortaya
çıkmakta ya da hukuka aykırı bir durumu önlememe söz konusudur. Kesintisiz suçlarda
hukuka aykırı durumun meydana getirilmesi ile birlikte suç tamamlanmakta,
hukuka aykırı durumun ortadan kalkmasıyla birlikte de bitmektedir. Bu suçlardan
suçun tamamlanması ve sona ermesi anları birbirinden farklıdır. Kesintisiz
suçtan söz edilebilmesi için, failin dilediği an neticeye son verebilmek
olanağına sahip olması gerekmektedir.
İz Bırakan (Durum Suçları) Suçlar: Netice devam etmediği
için ani bir suçtur. Ancak suç devam etmemekte ise de, suç sonucu meydana gelen
kötülük devamlılık arz etmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere neticenin devamı
ile suçun devamı farklı şeylerdir.
Zincirleme Suç: Bir suç işleme kararının icrası kapsamında,
değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda
bir cezaya hükmedilmesidir. Örneğin; bakkal çırağının her gün kasadan 20 lira
para çalması.
Bileşik Suç: Bir suç diğerinin ağırlatıcı sebebini
oluşturmaktadır. Bu durumda, kendisinde ağırlatıcı sebep bulunan suçun
niteliğinde ve adında herhangi bir değişiklik gözlenmez. Ancak artık bu suçun
basit şekli söz konusudur. Örneğin; konuta yağma suçu. Yağma ve konut
dokunulmazlığı ihlali bir arada yapılmaktadır. Ancak sonuçta suçun niteliğinde
adı da değişmemektedir. Yağma. Keza suçun ağır hale gelmesine neden olan konut
dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı da ayrıca bir ceza tayini söz konusu
olmamaktadır.
Kalkışma Suçları: Cezalandırma bakımından suçun
tamamlanmamış veya teşebbüs aşamasında kalmış olması arasında ayrım
gözetilmeyen suçlara kalkışma suçları denir.
Alternatif Nedensellik: Alternatif nedensellikte birden
fazla neden, birbirinden bağımsız olarak tek başına neticeyi
gerçekleştirmektedir. Şart teorisine göre, bulunmaması durumunda neticenin
gerçekleşmeyeceği şatlardan her biri netice bakımından nedensellik değerine
sahiptir. Bu nedenle de davranışın, neticenin gerçekleşmesi bakımından birden
fazla şarttan biri olması veya neticenin gerçekleşmesini çabuklaştırması veya
kolaylaştırması yeterlidir.
Kümülâtif Nedensellik: Kümülâtif nedensellikte, birbirinden
bağımsız birden fazla şart bir araya gelerek neticeyi gerçekleştirmektedir.
Varsayılan Nedensellik: Eğer başka bir sebep aynı anda
neticeyi gerçekleştirecekti ise, varsayılan nedensellikten söz edilir. Şart
olmasaydı, zaten bir başka şartın neticeyi gerçekleştirecek olması, o şartın
nedensellik değerini ortadan kaldırmaz. Burada fiilen gerçekleşen neden göz
önünde bulundurulur.
Öne Geçen Nedensellik: Hareketten önceki bir başka şart,
hareketin önüne geçmekte ve önceki hareketten bağımsız olarak neticeyi
gerçekleştirmektedir.
Tipiklikte Yanılma (TCK m. 30/I): Tipikliğin objektif
nitelikteki unsurlarına yönelik olup kastı ortadan kaldırır. Fiilin icrası
sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten
hareket etmiş olmaz. Tipiklikte yanılma, tipikliğin objektif nitelikteki
unsurlarına aittir. Yani, dışarıdan algılanabilir konu ve olgular yanında,
manevi olgular, düşünce dünyasındaki olay ve olgulardır. Tipiklikte yanılma,
tipte yer alan herhangi bir unsura ilişkin olabilir.
Haksızlık Yanılması (TCK m. 30/IV): Norm düzeyinde bir
yanılmadır. Bu tür bir yanılmanın konusu, fiilin haksızlığıdır. Haksızlık
yanılması fiilin haksızlığı ile ilgilidir ve kusuru ortadan kaldırır
(kaçınılmaz olması durumunda). İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda
kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz.
Sapma: Fail, suçu, asıl gerçekleştirmeyi düşündüğü konu
üzerinde gerçekleştirmek istemekte, ancak seçilen aracın yetersizliği veya
kullanma hatası yüzünden ya da başka bir nedenle, istediği konu dışında aynı
değerdeki başka bir konu üzerinde gerçekleştirmektedir.
İstenmeyen, fakat yapılan hareket dolayısıyla zorunlu olarak
gerçekleşecek olan neticelerin de kasten işlenmiş olduğunu kabul etmek gerekir.
Fail
hareketi yaparken istediği netice yanında daha başka neticelerinde
gerçekleşebileceğini düşünür ve gerçekleşmesi halinde bu neticeleri de kabul
etmiş olabilir. Burada da faildeki olası kast sebebiyle, neticenin faile
yüklenmesi gerekecektir. İstenilen netice yanında daha başka neticelerin de
gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmekle beraber, bunların gerçekleşmesi
istenmemiş olabilir. Gerçekleşen bu istenmeyen neticelerden fail bilinçli
taksir dolayısıyla sorumlu olur.
Fail
gerçekleştirdiği netice yanında daha başka neticelerinde gerçekleşebileceğini
düşünebilmesi ve bunları öngörmesi gerekirken öngörmemiş olabilir ki, burada da
istenmeyen neticeler bakımından bilinçsiz taksir ile sorumluluğu kabul
edilmelidir.
MEŞRU SAVUNMA (TCK m. 25/I) VE ZORUNLULUK HALİ (TCK m.
25/II) ARASINDAKİ FARKLAR
1- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki en önemli
fark, saldırı veya tehlikeden korunma hareketinin yöneldiği kişi bakımındandır.
Meşru savunmada savunma, saldırgana karşı yapılırken; zaruret halinde, zaruret
halinde bulunan kimse, tehlikeye gerçekleştirene değil de, “olayla herhangi bir
ilgisi bulunmayan kusursuz kişiye” yönelmektedir.
2- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki önemli
farklardan biri de, saldırının veya tehlikenin niteliği bakımındandır. Hâlbuki zorunluluk
halinde “haklı veya haksız olarak nitelendirilme imkânı bulunmayan bir tehlike”
vardır.
3- Meşru savunmada bir insandan kaynaklanan saldırı söz
konusudur. Zaruret halinde ise bir tehlike söz konusu olup, bu bir doğa
olayından, bir hayvandan ya da insan hareketinden kaynaklanabilir.
4- Bir diğer fark, saldırı veya tehlikeye sebebiyet verme
noktasındadır. Meşru savunmada bir hakkın kullanılabilmesi için, savunmada
bulunanın kusursuz olması şart değildir. Kusurlu hareket eden kural olarak
meşru savunma hakkını kaybetmez. Buna karşılık zaruret halinde meydana gelen
tehlikeye bilerek sebebiyet verilmemiş olması gerekir.
5- Meşru savunma ile zaruret hali arasındaki farklardan biri
de, korunan yarar ile zarar verilen yarar arasında bir oran bulunması
zorunluluğunun olup olmaması noktasındadır. Meşru savunmada kural olarak böyle
bir oranın bulunmasının gerekli olmadığı bilinmektedir. Elbette bu oranda göz
önünde bulundurulacak ise de önemli olan saldırının şiddeti, yoğunluğudur.
Zaruret halinde ise tehlikeden kurtulmak isteyen kişi, tehlikenin oluşturulması
hususunda hiçbir kusuru olmayan üçüncü kişilere zarar verebildiği için,
tehlikeden kurtulmak isteyenin kurtulmak istenen hakkın değeri ile zarar
verdiği değer arasında bir oran aramak zorunludur. Korunan yararın değeri,
zarar verilen değerden daha yüksek olmalı ya da en azından bu değerler eşit
bulunmalıdır.
6- Meşru savunmada saldırgana verilen zararın tazmini
mükellefiyeti bulunmadığı halde, zaruret halinde işlenen fiilin hedefi
tehlikeyle bağlantısız olan, masum kişiler olduğundan ve zaruret hali sadece
kusurluluğu kaldıran bir sebep olduğundan tazminat mükellefiyeti
bulunmaktadır.[1]
7- Meşru savunmada saldırıya uğrayana, kaçma yükümlülüğü
yüklemez ise de, zorunluluk halinde kaçmak suretiyle tehlikeden korunma imkanı
varsa, fail zorunluluk halinden faydalanamaz.
KİŞİLERE KARŞI SUÇLAR
A.HAYATA KARŞI SUÇLAR
1.KASTEN ÖLDÜRME SUÇU (TCK m.81vd)
Tck md 81 kasten öldürme suçunun temel biçimini
düzenlemekte, m82 ise nitelikli hallerine yer vermektedir.
a.korunan hukuksal yarar: kasten öldürme suçlarında korunmak
istenen hukuki yarar,yaşama hakkı buna karşılık maddi konu yaşayan bir
insandır.bu yönüyle söz konusu hükümler herkesin yaşama hakkını güvence altına
alan Anayasa m.17/1 ve AİHS m.2 de yer almıştır. Yaşam hakkının aynı zamanda
toplumsal değer olması,kişinin bu hak üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesine
engel olmaktadır.
b.fail ve mağdur:
ba.fail: herkes bu suçun faili olabilir. Bununla birlikte
fail ile mağdur arasındaki belirli bir dereceye kadar olan yakın akrabalık
ilişkisi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli bir haldir.
bb.mağdur: suçun maddi unsurunu oluşturan hareketin
gerçekleştirildiği sırada yaşıyor olmak koşuluyla herkes bu suçun mağduru
olabilir. Bura da önemli olan husus yaşamın ne zaman başlayıp ne zaman sona
erdiğidir.
TCK’ya
göre yaşam doğumla başlar. Peki bu doğum anı nasıl belirlenecektir. Doğum anı
normal doğumlarda doğum sancılarının başladığı an, sezaryen doğumlarda ise
karnın açıldığı an olarak kabul edilmektedir. Yani tmk da kabul edilen tam
doğuma gerek yoktur.
Çocuğun ucube olması , ciddi deformasyonlara sahip olması , yaşama
yeteneğine sahip olmaması bu açıdan önem taşımaz. Bu bakımdan yaşatmaya değmez
görülen yeni doğan bir çocukta bu suçun mağduru olabilir. Önemli olan çocuğun
doğumdan sonra kısa bir süre yaşamış olmasıdır.
Kasten öldürme ve çocuk düşürme
suçları gerek korunan hukuksal yarar gerekse suçun konusu bakımından
birbirinden ayrılır. Buna göre çocuk düşürme suçları doğmamış bir kişiye
yönelikken,kasten öldürme suçunda ise doğmuş bir kişi söz konusudur. Hamile bir
kadın çocuğunu düşürmesi için darp edilirse tck m99/1 deki çocuk düşürtme suçu
oluşur. Şayet böyle bir kasıt olmaksızın bu fiil işlenirse ve bunun neticesi
olarak çocuk düşerse 87/2 deki kasten yaralama suçunun nitelikli hali oluşur.
Kadının gebe olduğu bilinmiyorsa veya bilinmekle birlikte netice olarak çocuğun
düşmesi öngörülebilir değilse burada ise fail sadece kasten yaralamadan sorumlu
olur.
İnsan
yaşamının ne zaman sona ermiş sayılacağı hususunda öğretide tartışma vardır.
Bugün öğretide hakim olan görüş beyin ölümün gerçekleşmesidir. Beyin
fonksiyonları geri döndürülemeyecek derecede harap olmuş bir kişi hukuksal
açıdan ve tibbi açıdan ölü sayılmıştır. Kişinin diğer sistemlerinin çalışıyor
olması bir önem taşımayacağı gibi kasten öldürme suçu yaşayan bir insana karşı
işlenebileceğinden hekimlerin böyle hastaların fişini çekmesi kasten öldürme
suçunu oluşturmaz.
Kasten
öldürme suçu yaşayan bir kişiye karşı işlenebileceği için ceset bu suçun
konusunu oluşturmaz. Öldürülmek istenen kişi önceden ölmüşse burada elverişsiz
teşebbüsten söz etmek gerekir.
Bu
suçun faili ve mağduru aynı kişi olamaz. Bununla birlikte öldürmeye yönelik
hareketin bizzat mağdura yaptırılması durumunda dolaylı faillik söz konusudur.
Ör: bir kişiyi silah zoruyla intihara sevk etmek. Bizim kanunumuz intihara
yönlendirmeyi de ayrıca cezalandırma yoluna gitmiştir. Nitekim tck m84/4 te bu
belirtilmiştir. Buna göre:’işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama
yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk
edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur
edenler kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.’ Burada kasten öldürme
bakımından özel bir dolaylı faillik söz konusudur.
c.maddi unsur:bir başkasının yaşamını yoketmeye yönelik
herhangi bir hareket bu suçu oluşturabilir. Bu bakımdan kasten öldürme serbest
hareketli bir suçtur. Hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı
bulunmalıdır. Şart teorisine göre fail ölüm neticesinin gerçekleşmesi için
mutlak olan bir şartı yerine getirmiş ise nedensellik bağının bulunduğu kabul
edilir.
Failin
mağdurun yaşamını uzatmaya yönelik hareket’ gerçekleştirmemesi durumunda da bu
suç oluşur. Bu özellikle hekimin hastaya müdahale etmemesi durumunda gündeme
gelir. Bununla birlikte böyle bir durumda failin neticeyi önleme hukuksal
yükümlülüğü altında olması aranır. Zamanında yapılan müdahale ile hastanın
yaşamı büyük bir olasılıkla uzatılacağı kabul edilebiliyorsa,hekimin bu suçtan
dolayı cezalandrılması yoluna gidilmelidir.
Suçta
kullanılan araç önemli değildir. Ölüm neticesini gerçekleştirmeye elverişli her
türlü araçla bu suç işlenebilir. Kullanılan araç manevide olabilir yeter ki
kullanılan araçla gerçekleşen ölüm neticesi arasında nedensellik kurulabilsin
ve geçekleşen ölüm faile isnat edilebilsin.
Kasten
öldürme suçunun ihmali hareketle işlenmesi durumunda da tck m.82’de öngörülen
nitelikli haller uygulama alanı bulur. Söz gelimi oğlunun yaşamını kurtarmak
için kan nakli yapılmasını isteyen doktora engel olan kişi icrai bir hareketle
kasten öldürme suçunu işlemiş sayılır. Burada yalnız şu vurgulanmalıdır. İhmali
suçun faili herkes olamaz. Bu anlamda faile özgü bir suç burada gündemdedir.
Fail hukuki yükümlülük altında olmalıdır. Söz konusu yükümlülüğün kaynağı
kanun,sözleşme veya failin önceki yükümlülüğüne aykırı tehlikeli davranışı
olarak ortaya çıkabilir. Bundan başka failin ölüm neticesini önleme olanağına
da sahip olması gerekir. Bunun için sübjektif ölçülere bakılmalıdır. Ayrıca
faile bu netice arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalı ve faile bu davranışı
objektif olarak isnad edebilmemiz lazımdır. Şayet sonradan eklenen sebepler tek
başına söz konusu neticeyi gerçekleştirmeye elverişli ise artık fail bu meydan
gelen netice sebebiyle sorumlu olmaz. Objektif isnadiyet: YÖNLENDİREBİLİRLİK ,
EGEMEN OLABİLİRLİK , NEDENSELLİK.
d.manevi unsur: kasten öldürme suçunda genel kast
yeterlidir. Burada kast doğrudan olabileceği gibi olası kastta olabilir. Eğer fail
hareketinin tipik neticeyi gerçekleştireceğini ciddi olarak öngörüyor ve bu
neticeyi kabulleniyorsa olası kasttan söz edilir. Olası kast ve bilinçli taksir
ayrımı yapılmalıdır. Genel olarak fail neticenin meydana geleceğini mümkün
görmüş ancak kendisi tarafından asıl istenen neticeye erişmek için ölüm
neticesini göze almış ve buna rağmen hareket etmişse olası kast ; eğer fail
ölüm neticesinin gerçekleşeceğini mümkün görmüş ancak herşeyin yolunda
gideceğine güvenip hareket etmişse o zaman burada da bilinçli taksir vardır.
Ceza tayin edilirken failin kastı çok önemlidir eğer fail yaralamak için
eylemini gerçekleştirmiş ama bu yaralama eylemi sonucunda ölüm gerçekleşmişse
bu durumda sorumluluğu yaralamaya yöneliktir. Bununla birlikte eğer bu ağır
neticenin gerçekleştirebileceğini öngörmüş ise en azından taksir düzeyinde
kusuru varsa neticesi yüzünden ağırlaşmış yaralama suçundan dolayı
cezalandırılır. Failin kastı durumunda şüphe olursa fail lehine yorum yapma
yoluna gidilecektir.
Failin
asıl elde etmek istediği neticeye zorunluluk bağı ile bağlı bulunan, onun
maksadını oluşturmasa da, hareketin yapılması durumunda zorunlu olarak
gerçekleşen bu diğer neticeler bakımından da, isteme unsuru gerçekleşmiş
sayılır, doğrudan kast söz konusu olur. Sapma durumunda fail haksız tahrik
durumunda indirimden yargıtayın yeni kanun zamanındaki uygulamasıyla
yararlanması yolu kapatılmıştır.
e.hukuka aykırılık unsuru:kasten öldürme kanunun verdiği
yetkiye dayanarak gerçekleşmiş ise hukuka aykırı değildir. Burada silah
kullanma yetkisinin ve kimlerin silah kullanabileceği düzenlenmiştir.(PVSK).
Silah kullanılmasını, önlemek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı
olmalıdır. Bu durumlarda dahi kişiye en az zarar verecek şekilde bu silahın
kullanılması gerekmektedir. Silah kullanma ultima ratio (son çare) olarak
olayda uygulanmalıdır. Tartışılması gereken bir diğer konu da meşru savunma
halinde özellikle salt mülkiyeti korumak için yapılan öldürme fiillerinde durum
ne olacaktır. Meşru savunma açısından herhangi bir hak korunabileceği
söylenmişken burada meşru savunmada aranan oran ilkesine aykırı bir davranış
hukuka aykırı olacaktır. Bununla beraber meşru savunmada mazur görülebilecek
heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş olan bir sınır açılması söz konusuysa sınırın
aşılması her halde kasıtlı değilse fiil hukuka aykırı sayılabilir. Diğer bir
hukuka uygunluk nedeni de ilgilinin rızasıdır. Yaşam üzerinde serbestçe
tasarruf edilebilir nitelikte bir hak olmadığı için ilgilinin rızası bu suçta
hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz. Ötenazi, tıbben şifasız ve kurtuluşu
olanaksız bir hastalığa yakalanan ve acı çeken bir kimsenin acılarını dindirmek
amacıyla öldürmek veya ölümünü çabuklaştırmaktır. Ötenazinin öldürmeden farkı
sadece hekim tarafından işlenebilmesidir. Yine intihara yönlendirmede intihar
kararı alan kişi bizzat eylemi yapmakta iken ötenazide bir başkası eylemi
gerçekleştirmektedir. Mağdur, ölümünü veya ölümünün çabuklaştırılmasını talep
etmiş olsa bile, bu durum faili kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırmayı
engellemez. Buna karşılık onurlu ölme hakkına ve hasta hakları yönetmeliği
m.14’te öngörülen hekimin hastanın acılarını dindirme yükümlülüğüne dayanarak
dolaylı ötenazinin cezalandırılmaması gerekir.
f.nitelikli haller: bu maddedeki nitelikli haller seçimlik
olduğu için olayda birden fazla nitelikli halin gerçekleşmesi durumunda iki
ayrı ceza değil tek bir ceza verilip ceza ağırlaştırılacaktır.
1.suçun tasarlayarak işlenmesi: bu konuda iki teori vardır.
Bunlardan ilki soğukkanlılık teorisidir. Bunun iki unsuru vardır :
-suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın geçmiş olması
-failin soğukkanlılıkla hareket etmesi
İkincisi ise plan kurma teorisidir, bununda iki unsuru
vardır : birincisi suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın
geçmiş olması ve ikincisi ise bu geçen zaman içinde failin suç işleme
araçlarının seçip, suçu nasıl işleyeceğini planlamasıdır.
Suç
işleme kararı koşula bağlıysa tasarlamadan söz edilemez. Buna karşılık icra anı
koşula bağlı olabilir. Yargıtay’a göre haksız tahrik ile tasarlama aynı olayda
bir arada bulunabilir. Ancak burada bir suçta tasarlama var diyebilmemiz için
dikkat edilmesi gereken iki unsur vardır.
-kronolojik unsur: öldürme kararı ile bunu gerçekleştirmesi
arasında belli bir süre geçmelidir. Bu süre alınan kararı düşünmeye yetecek bir
süre olmalıdır.
-ideolojik/psikolojik unsur: failin ruhi dünyasında, sabit
ve geri dönüşü olmayan nitelikteki suç işleme kararlılığı süregelmeli ve kesin
olmalıdır.
2.suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi:
salt insan yaşamının ortadan kaldırılmasından duyulan zevki tatmin etmek
canavarca his olarak kabul edilmektedir. Ölüm neticesini gerçekleştirmek
bakımından zorunlu olmayan ve sırf mağdura acı ve ıstırap vermek için yapılan
hareketler eziyet çektirme sayılmaktadır. Buruda bir sorun karşımıza
çıkmaktadır. 82/4 ile 95/4 ayrımını yapmak gerekmektedir. Bu ayrımı yaparken
failin kastı çok önemlidir. Eğer failin kastı öldürmeye yönelikse 82/4
uygulanır. Fakat failin kastı eziyet çektirmeye yönelik olupta mağdur bu eziyet
sonucunda ölürse bu durumda failin kastı eziyet etmek olduğundan sorumluluğu
95/4 tendir.
3.suçun yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama
ya da nükleer,biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle işlenmesi
4.suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe
karşı işlenmesi: burada failin yanılması durumunda başka bir kişi zannedip
kardeşini öldürürse bu yanılmasından yararlanacak nitelikli hal onun için
uygulanmayacaktır. Yine iştirak halinde işlenen suçlarda, nitelikli hal ,
yalnızca kendisinde bu neden bulunan suç ortağı için geçerli olacaktır. Ayrıca
burada kanun üst soy veya altsoy ilişkisi bakımından bir ayrıma gitmemiştir. eş
tmk anlamında kurulan ilişkiyi ifade etmektedir. Bu ilişkinin suçun işlendiği
sırada devam ediyor olması gerekir. İmam nikahlı evlilikler yok hükmünde olduğu
için bu nitelikli hal uygulanmaz. Kardeşler konusunda hem annenin hem de
babanın bir olmasına gerek yoktur.
5.suçun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi: çocuk deyiminden
anlaşılması gereken, suçun maddi unsurunu oluşturan öldürmeye yönelik hareketin
gerçekleştirildiği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kişidir. Beden ve ruh
bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiden anlaşılması gereken:
sakatlık, aşırı yaşlılık, uyku hali, bilinçsizlik, görme özürlü olma, narkoz,
alkol veya uyuşturucu madde etkisinde bulunma anlaşılmalıdır. Ayrıca bu
durumların yanında bu nitelikli halin uygulanabilmesi için mağdurun kendini
savunamıyor olması da gerekir.
6.suçun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi: burada
sadece kadının gebe olması yeterli değildir. Ayrıca gebe olduğunun bilinmesi
gerekmektedir. Yani nitelikli halin uygulama alanı iyice daraltılmış
olmaktadır. Örneğin fail olası kastla bu suçu işlerse bu nitelikli hal
uygulanmayacaktır.
7.suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle
işlenmesi: tck md.6 da kimlerin kamu görevlisi sayılabileceği belirtilmiştir.
Salt mağdurun kamu görevlisi olması nitelikli halin uygulanması için yeterli
olmayıp, aynı zamanda suçun mağdurun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle
işlenmiş olması da gerekir.
8.suçun bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak
veya işlenmesini kolaylaştırmak veya yakalanmamak amacıyla işlenmesi: burada
kasten öldürme suçu araç diğer suç ise amaçtır. Amaç suç ile araç suç olan
kasten öldürme açısından bileşik suçtan söz edilebilmesi için aranan koşul
diğer suçun kanunda açıkça böyle bir ilişkiye gireceğinin gösterilmesi
lazımdır. Bu olmadığı için ikiside cezalandırılır.
9.suçun bir suçu işleyememekten duyulan infialle işlenmesi:
suçun işlenmesine engel olmak isteyen kişi öldürüldüğü zaman gündeme gelir.
İşleyememekten söz edildiği için amaç suçun icra hareketlerine başlanılmış
ancak henüz tamamlanmamış olması gerekir.
10.suçun kan gütme saikiyle işlenmesi: kan gütme, failin
önceden öldürülen bir kişinin intikamını almak için ilk öldürme fiilinin ortaya
çıkardığı öfke ve üzüntünün etkisinden kurtularak öldüren kişi veya onun
mensubu olduğu aileden ya da gruptan bir veya birden fazla kişiyi görev
bilinciyle öldürmesidir. Burada amaç kan davalarını önlemektir. Yargıtay
ölçütlerine bakılacak olursa kan gütme saikiyle bir kişinin bir kişiyi
öldürmesi mümkün görünmemektedir. Kan gütme saikinin olduğu yerde zaten
tasarlama da olacağından bu nitelikli halin olmasının zaten pek bir faydası
yoktur.
Yargıtayın bu konudaki görüşleri için bk.teorik ve pratik
ceza özel hukuku,m.ruhan erdem sy 171-173
Kan gütmenin bir nitelikli hal olarak kabul edilmesi
nedeniyle haksız tahrik ve kan gütme bir arada uygulanamaz. Bununla birlikte
olayda kan gütme saikinin olması takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına da
engel değildir.
11.suçun töre saikiyle işlenmesi: töre saiki, bir töreyi
yerine getirmek adına aile meclisi tarafından alınan bir öldürme kararına
dayanarak namus temizlemek amacıyla öldürme olayının gerçekleşmesidir. Fakat
kan gütme saikinde belirttiğimiz gibi burada da tasarlamanın olduğu aşikardır.
Burada yapılması gereken bir ayrımda töre saiki ile namus saiki arasındadır.
Namus saiki daha geniş bir kavramken, töre saiki gerek aile meclisinden çıkması
gerekse koşulları yüzünden bireysel niteliktedir. Yargıtay önceleri namus
saikiyle olaylara yaklaşırken son zamanlarda bunun içeriğini daraltmıştır. Töre
saiki ile haksız tahrik aynı olayda birleşemez zira haksız tahrikin unsuru olan
haksız fiil burada yoktur. Sapma sonucunda kast edilenden başka bir kimse
öldürülecek olursa bu nitelikli hal yine de uygulanmalıdır.
Uygulamada hakimleri en çok zorlayan konu; somut olayda,
kasten yaralama suçu mu, kasten öldürmeye teşebbüs suçu mu oluşmuştur.? Bu
durum failin kastının belirlenmesi ile ilgilidir. Yargıtay bu konuda, olay
öncesi, olay sırası, olay sonrası bütün koşulları birlikte değerlendirip sonuca
ulaşmaya çalışıyor. Olay öncesi: Acaba, faille mağdur arasında öldürmeyi
gerçekleştirecek bir husumet var mı, yok mu? Ama tek başına bu husumet kastı
belirleyemez. Diğer kriterlerle de bunu desteklemek lazım. Olay Sırası:
kullanılan aracın türü ve etki mesafesi gözönünde bulundurulur. Makinalı ile
ateş etmişse, kastım yaralama idi diyemez veya iki araçtan birini tercih etme
durumunda, en fazla zarar vereni seçmişse, kast öldürmeye yönelik diyebiliriz.
Somut olayda aracın(silahın) tecihi yanında kullanma biçimi de önemlidir.
Mesela, bir kez mi 7 kez mi ateş etmiş. Ama bir kez ateş de tek başına belirleyici
değil; niye bir kez ateş etmiş ona bakılır. Acaba zorlayıcı engeller yüzünden
mi bir kez ateş etmiş. Varsayalım ki, 5 kez ateş etme imkanına sahipken 1 kez
ateş etmiş. Bu bazen nasıl olsa neticeyi aldım düşüncesinden de ileri
gelebilir. (kafasına sıkmış). Özellikle kesici ve delici aletlerin nasıl
kullanıldıkları da önemli. Bıçağın kullanılış biçiminden de kastı tayin
edebiliriz. Birden fazla ama yüzeysel bıçak darbesi şeklinde bıçağı kullanmak
da var, doğrudan doğruya saplamak da. Vücutta meydana getirilen yaraların yeri
ve derinliği de bir başka kriter. Özellike yeri çok belirleyici. (belden
aşağı-belden yukarı). Üç bölge Yargıtayca tehlikeli bölge addediliyor: kafa,
göğüs boşluğu, karın boşluğu. Özellikle bu bölgeler hedef alınmışsa, Yargıtay,
kastın öldürme olduğunu kabul ediyor. Ama failin özellikle o bölgeleri
seçebilme olanağına da sahip olabilmesi gerekiyor. Dolayısi ile hedef kendisine
uzak veya mobil olduğu için fail, tesadüfen ölümcül bölgeye tesadüf ettirmiş
olabilir. Dolayısıyla tek başına yaranın yeri de kastı tayin etmek için yeterli
değildir; o bölgenin özellikle hedef seçilmiş olması lazım. mesela; bıçağı,
bacağa vurma imkanı varken doğrudan doğruya mağdurun karnına saplayan failin
kastı, yaralama olamaz.
Sapmada, fikri içtimaya göre ceza belirlenir. Sapmada, asıl
hedefteki kişi bakımından teşebbüs aşamasında kalmış kasıtlı bir suç diğer
gerçekleşen netice bakımından ise tamamlanmış takisrli bir suç oluşur.
g.görünüş biçimleri: bu suça teşebbüs mümkündür. Olası
kastta ise öğretiye göre teşebbüs hükümleri uygulanmaz. Tck uygulaması
bakımından kasten öldürme suçunda gerçek içtima kuralları uygulama alanı
bulacaktır. Burada zincirleme suç kurallarının uygulanması pek de olası
görülmemektedir. Zaten 43/3 e göre bu suçta zincirleme suç hükümleri
uygulanamaz. İştirak konusunda birlikte faillik gündeme gelebilir. Ayrıca
yardım etme, azmettirme gibi kurumlarda bu suç için geçerlidir.
Birlikte Faillik
Sübjektif unsur objektif unsur
-fiile birlikte
işleme kararı alma -fiili
birlikte işleme
2.İntihara Yönlendirme Suçu (TCK m.84): İntihar suç
olmadığına göre, intihara iştirak edeni de iştirakte bağlılık kuralı gereği
cezalandırmak mümkün olmaz. Yani, suça iştirakten söz edebilmek için, ortada,
kasten ve hukuka aykırı, tipe uygun bir fiilin bulunması zorunludur. İşte o
nedenle bir kişinin intiharına yardım etmeyi kanun bağımsız bir suç olarak
düzenlemiştir. Ancak intihara yönlendirme bir netice suçu oladığı için suçun
oluşmasında neticenin gerçekleşmesi zorunluluğu aranmaz. Bu cezanın
ağırlaştırılması sebebidir.
Bu suçta korunan hukuksal yarar yaşama hakkıdır. Ayrıca
burada kasten öldürmenin nitelikli halleride uygulanmamalı.
a.maddi unsur: bu suçta 4 tane seçimlik hareket
düzenlenmiştir.
-azmettirme
-yardım etme -teşvik etme -intihar kararını kuvvetlendirme
Bir kişi cebir, hile , tehditle intihara sevk edilmişse
burada artık kasten öldürme suçu söz konusudur.
Birinin intiharına sadece engel olmamak bu suçu oluşturmaz.
Bununla birlikte bu kişi hukuksal yükümlülük altında ise bu durumda garantörse
ihmali bir hareketle kasten öldürme gündeme gelebilir.
İki sevgili birlikte intihara kalkışıyor ve biri ölmüyor.
Sağ kalanın durumu ne olacak, doktrine göre, birlikte intihar kararı alanlardan
sağ kalanı cezalandırmak mümkün olmaz. İntihara yardımda, taksir derecesinde
taksir derecesinde bir kusurun olması yeterli.Failin ölüm neticesini isteyip
istememesi önemli değildir.
İntihara özendirici nitelikte yorum, haber, yayın yapılması
hali, m.84/3 te ele alınmış. Burada kastedilen, belli bir kişiyi değil,
toplumun geneline yönelik bir teşvikin varlığı. Buradaki alenilikle, belirsiz
sayıdaki kişilere çağrı katediliyor.
b.nitelikli haller: kasten öldürmedeki nitelikli hallerin
burada uygulanmayacağını söylemiştik. Burada intiharın gerçekleşmesi durumunda
cezanın ağırlaştırılacağı 84/2 de öngörülmüştür. Ayrıca 84/4 te işlediği fiilin
anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan
kişileri inrihara sevk edenler ve cebir veya tehdit kullanmak suretiyle
kişileri intihara mecbur edenler bakımından tck 82deki nitelikli hallerin
uygulanması mümkün olmalıdır.
c.özel görünüş biçimleri: bu suça kural olarak teşebbüs
mümkün değildir. Ancak 84/4 e dolaylı fail olarak katılmak mümkün
gözükmektedir. Yine içtima açısından tck84/4 bakımından gerçek içtima hükümleri
uygulanmalıdır.
3.Taksirle Öldürme(TCK m.85): fail öngörülebilir ve
önlenebilir ölüm neticesini öngörmediği için gerçekleşen ölüm neticesi yüzünden
sorumlu tutulmaktadır. Buradaki durum özen yükümlülüğüne aykırılıktan dolayı
failin sebep olduğu ölüm neticesidir. Bu yükümlülüğe aykırılık birden fazla
kişinin ölümüne neden olsa dahi fail, ayrı ayrı taksirle öldürmeden sorumlu
tutulmaz. Ama cezası ağırlaştırılır. Arbası ile hızla giderken başka bir araca
çarpıp iki kişinin ölümüne neden olan fail, iki ayrı taksirle öldürme suçu
işlemiş olmaz. Ama cezası ağırlaşır.
Yapılan davranış ile netice nedensel olamalıdır. Ihmal
edilen hareket yapılmış olasaydı, neticenin gerçekleşmemesi olasılık dahilinde
ise davranış nedenseldir.
Taksir nedir? Fail,
failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesidir. Herkes tarafından
öngörülebilecek bu ölüm neticesini öngörmemiş olmasıdır. Özen yükümlülüğünün
kriterleri her somut olayın kendi özelliğine göre tecrübi bilgiler esas
alınarak çıkartılır. Öngörülebilirlik, sorumluluğun sınırını oluşturur.
Öngörülmez bir netice söz konusu ise işte o zaman durum değişir. herkesin
öngörebileceği neticeyi fail de öngörmüşse bilinçsiz taksir değil; bilinçli
taksir oluşur. Yani fail, bu neticeyi öngörmüş ama her şeyin yolunda gideceğini
sanmışsa neticenin gerçekleşmeyeceği güveni ile hareket etmişse bilinçli
taksirden söz ederiz. Fail bu gibi durumlarda şansına güvenir. Sıfır mesafeden
araba sollamak gibi. not: taksirli suçlarda teşebbüs olmaz.
Örneğin:bir sağlık personeli ihmali nedeniyle bir hastanın
ölümüne yol açarsa m257/2 deki görevi kötüye kullanma değil duruma göre m83
veya 85 ten sorumlu tutulur.
taksirin koşulları:
1.objektif dikkat ve özen yükümlülüğü ihlali
2.öngörülebilir bir netice
3.nedensellik ve objektif isnadiyet
4.kusur
Taksirli suç bakımından da netice ile failin davranışı
arasında nedenselliğin kurulması gerekir. şart teorisi burada da geçerli.
Objektif isnadiyet taksirli suçlarda ayrı bir özellik gösterir. Şöyleki, fail
dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etmiş olsa idi, bu netice yine de
gerçekleşirdi diyorsak, bu netice ile failin hareketi arasında neden sonuç
ilişkisi kurmak ve neticeyi objektif olarak faile isnat mümkün olmaz. Taksirli
suçlar ele alınırken “kusur” da ele alınacak. Talsirli suç tespit edilirken
failin eğitim durumu, yetekleri bilgi ve becerileri dikkate alınacak. Özen
yükümlülüğüne uygun hareket edip etmediğine dair kullanılan ölçüt objektif
iken, kusurla ilgili ölçüt, subjektiftir. Kusurda fail esas alınır, onun bilgi
beceri ver yeteneği acaba neticeyi önleyebilir miydi diye bakılır.
Bu taksirli davranıştan dolayı gerçekleşen netice, faili
cezalandırmayı gerekli kılmayacak şekilde failin durumunu ağırlaştırıyorsa, o
zaman fail sorumlu tutulamaz. Yani fail ile ölümüne sebep olduğu kişiler arasında
bir ailevi ilişki varsa fail zaten mağdur olmuştur 22/son, bu nedenle faile bir
de ceza verilmez. Bilinçli taksirle ölüme neden olmuşsa cezada indirim yapılır.
B.VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA KARŞI SUÇLAR
1.KASTEN YARALAMA (TCK m.86): bu suçta korunan hukuki yarar
beden bütünlüğüdür. Beden bütünlüğünün hem fiziki hem de psikolojik yönü
vardır. bu suçun oluşması için yapılan hareket vücuda acı vermeli, sağlığı
bozmalı, veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmalıdır. Bunlar seçimlik
hareketlerdir bu suçun işlenmesi bakımından.
Kasten yaralamada dolaylı faillik olabilir; örneğin,
almanyada gerçekleşen bir olayda, kasap çırağını cezalandırmak için onun domuz
bağırsağı yemesine neden olmuş.
a.maddi unsur: Hareketin vücuda acı vermesi lazım, vücuda
yapılan bu müdahale belli bir önemlilik boyutuna ulaşmalıdır. Vücuda yapılan
etki, basit tıbbi müdahele ile giderilibiliyor ise, ceza indirilir. Yargıtay
tokat atmayı kasten yaralama suçu olarak değerlendirmiyor.
Sağlığı bozma, illa bir hastalıkk oluşması demek değil,
beden mekanizmasının bozulması, sağlığın bozulmasıdır, hastalık oluşması
nitelikli halidir.
Bazı kamu görevlilerinin zor kullanma yetkilri vardır,
bunlar sınırı aşarsa, kasten yaralama hükümlerine tabi olurlar. Ama suç, kasten
yaralama değil, yetkide sınırı aşmadır.Mağdur, kamu görevlisi de olabilir. Bu
durumda işlenen suçla yerine getirilen kamu görevi arasında nedensellik
olmalıdır.
b.nitelikli haller:Suçun silahla ,işlemesi nitelikli haldir.
Hayvan silah değildir. Taş, sopa, özel bir tehlike oluşturmuşsa silahtır.
Örneğin otomobil silah değildir ama, silah olarak kullanılabilir. Birisinin
kafasını duvara vurursa duvar silah olur mu, hayır, silahın taşınır olması
gerekir. yargıtay, aletin kendi foksiyonu ile kullanılması durumunda o aleti
silah kabul ediliyor mesela, tabancanın kabzası ile vurmak olayda silah
kullanılmış anlamı taşımıyor. Yargıtay, otomobili, çay bardağını silah
saymamış. Bir aracın silah sayılıp sayılmaması, somut olaydaki kullanım
biçimine bakarak anlaşılır. Vücut bizatihi silah değildir.
Kasten yaralamadan dolayı ölüm neticesi meydana gelmişse,
bunun neticesi itibari ile ağırlaşmış suç sayılması için yani kasten adam
öldürmek sayılmaması için; failin kastının yaralamaya yönelik olması gerekir.
neticenin de öngörülebilir bir netice olması lazım ve failin bu netice itibari
ile taksiri olması lazım. öngörü sınırlarının ötesinde olan bir netice faile
yüklenemez. Yani yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesi faile objektif
olarak isnat da edilebilmeli. Mesela, kişi eşini dövmüş ve dayak yiyen eş,
canından bezmiş ve kendini balkondan atarak intihar etmiş veya basit bir
yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olabilir. Kronik kalp hastası ile failin
arasında tartışma meydana geliyor, fail, onu yakasından tutup sağa sola
çektiriyor. Ama kalp hastası yığılıp kalıyor ve ölüyor. Faili nasıl
cezalandıracağız bu durumda, 87/4 (yaralamanın ölümle sonuçlanması) burada
uygulanmaz, çünkü kanun basit yaralama sonucunda meydana gelen öldürme suçunun
nasıl cezalandırılacağının cevabını vermiyor. Nitelikli yaralama sonucunda
oluşan ölüm neticesinin nasıl cezalandırılacağını belirtiyor sadece. Öyle ise
ne yapacağız, ceza hukukunun genel kriterlerine göre değerlendirme yapmalıyız.
Yani neticenin objektif olarak faile isnat edilip edilemeyeceğine bakmalıyız.
Hem kasıtlı hem de taksirli suçlar bakımından, neticeden failin sorumlu tutulup
tutulamayacağının olmazsa olmaz koşulu objektif isnadiyettir. Bir yumruk
attınız, adam yığılıp kaldı, bu durumu Yargıtay taksirle öldürme olarak
değerlendiriyor. Oysa taksirli suçların koşullarından bir tanesi neydi,
neticenin öngörülebilir olması idi.
Ama yargıtay şöyle bir ayrım yapıyor, sen kişinin bu
hastalığını bildiğin halde vurmuşsan, bilinçli taksir vardır, diyor. Bilmeden
vurmuşsan bilinçsiz taksirle öldürmüşsün, diyor. Yargıtayın görüşü bu yönde.
Ama, öngörülemeyen bir netice için taksirli sorumluluktan söz edemeyiz. O
nedenle bu durumda faile kasten yaralamadan ceza verilmelidir. Demek ki, basit
yaralamaya dayalı ölüm neticesi meydana geldiğinde failin sorumluluğunu belirlerken,
neticenin faile objektif olarak faile yüklenip yüklenemeyeceğine bakacağız. Bu
gibi durumlarda çoğu zaman netice faile isnat edilemeyeceği için olsa olsa
kasten yaralama suçundan söz edebiliriz. Buradaki kişinin kasten yaralamanın
mağduru olmasına gerek yok; kişide sapma nedeni ile yaralama bir başka kişi
üzerinde de gerçekleşmiş olabilir. Bu suç, resen kovuşturulur. Ama basit tıbbi
müdahaleyi gerektiren bir yaralama ise şikayete bağlıdır. Ama bu basit yaralama
silahla gerçekleştirilmişse veya eşe karşı gerçekleştirilmişse, şikayet
aranmaz.
c.daha az cezayı gerektiren haller:
-suçun ihmali bir hareketle işlenmesi m.88
-basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek bir etki bırakması
m86/2
2.TAKSİRLE YARALAMA SUÇU (TCKm.89): başkasının vücuduna acı
verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması sebebiyle ortaya
çıkar. Icrai veya ihmali sekilde işlenmesi mümkündür.
Nitelikli haller: fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına
sebep olması durumunda kişilerden en az ikisi şikayetçi olmazsa bu nitelikli
hal uygulanmaz.(89/2-3) kasten yaralama suçu için söylenen nitelikli haller
aynıdır. Fakat 87/3 te kemik kırılması ve çıkığa yer verilmişken taksirle
yarlamada yalnızca kemik kırılmasına yer verilmiştir.
bilinçli taksir hali
hariç, taksirle yaralama suçu şikayete bağlı bir suçtur. Yargıtaya göre,
taksirle işlenen suçta, bir ölü, bir de yaralı varsa, yaralı şikayet etmemişse
sadece ölüm neticesi değerlendirilmelidir.
Taksirli suçlarda teşebbüs söz konusu değidir. Netice
gerçekleşmişse fail cezalandırılır. Tabii neticenin ne kadar zaman sonra
gerçekleştiğinin suçun oluşması açısından önemi yoktur. Fakat şunu da
söyleyelim; hareketin üzerinden ne kadar uzun zaman geçerse o ölçüde neticeyi faile
isnat etmek de ortadan kalkar.
Taksirli suçlarda iştirak de olmaz. Birden fazla kişi, özen
yükümlülüğüne aykırı davranarak bir suçu gerçekleştirirse her bir özen
yükümlülüğüne aykırılık diğerlerinden bağımsız değerlendirilir. Ör: depremle
ilgili bir durum; fay hattı geçen yeri imara açmak, iki kat fazla çıkmak, eksik
demir kullanmak, bu durumda herbir failin ceza sebebi diğerlerinden farklı
değerlendirilecektir. Taksirli suçlarda yan faillik olabilir.
İçtima açısından özellik gösteren nokta nedir, örneğin
trafik güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde diyelimki makas atarak araba
kullanarak araba sürmek başlı başına bir suçtur. İşte böyle bir tehlikeli
sürüşten dolayı bir kişinin ölümüne neden olan fail, hem trafik güvenliğini
tehlikeye sokmaktan hem de taksirle öldürmeden mi yargılanacak, Yargıay böyle
bir durumda fikri içtimanın yapılacağını söylüyor.
3.İŞKENCE VE EZİYET:
3.1.İŞKENCE(TCK m94): Bu suçlarda failin sıfatı önemlidir;
işkence suçunun faili, kamu görevlisi olabilir. İşkence neden suç, çünkü insan
onuru, en üstün değerdir, yaşama hakkından dahi daha önde gelir. Bu suçta
korunan hukuki yarar insan onurudur. Bu suçta mağdurun gösterdiği rıza geçerli
değildir. Çünkü insan onuru dokunulmazdır. Hiçbir gerekçe ile insan onuruna
dokunulamaz. Ve hiçbir gerekçe işkenceyi haklı kılamaz. Bu suçta hukuka
aykırılığı ortadan kaldıracak hiçbir nedenden söz edilemez. Kamu görevlisi
bakımından özgü bir suçtur.
İşkenceden dolayı meydana gelen para cezası, kamu
görevlisine rücu edilebilir.
İşkence suçunda zamanaşımı yoktur.
İşkence suçu, ihmali bir davranışla da işlenebilir. Bu
durum, indirim sebebi de değildir. Hatta işkenceye seyirci kalan kamu
görevlisi, işkenceyi kendisi yapmış gibi sorumlu tutulur.
İşkence suçunun oluşması için,suçun faili bir kamu görevlisi
olacak ve ve bu suçu görevi nedeni ile işlemiş olacak. Mağdur herhangi bir kişi
olabilir. Ama mağdurun sıfatı cezanın ağırlaştırılmasını gerektirebilir.
İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet uydulanır.
Bu suçun işlenmesinde 3 seçimlik hareket vardır: 1. Acı 2.
Algılanmanın etkilenmsi 3. Aşağılama. Hangi seçimlik hareketle işlenirse
işlensin bu suçun oluşması için bir eşik vardır; o eşik de bu hareketlerin
insan onurunu ihlal edecek biçimde yapılmış olmasıdır. İnsan onurunu ihlal etmemişse
sadece ilgili olduğu suçlar bakımından ceza verilir. İşte kasten yaralama ile
işkence arasındaki farklılık da burada kendisini gösterir. İşkenceyi
karekterize eden unsurun, bu unsuru meydana getiren davranışın belirli bir
ağırlığa ulaşması gerekiyor. Peki bu konuda kriter ne olcak? AİHM davranışın
hangi amaçla gerçekleştiğine, hangi sürede yapıldığına ve bu davranışa konu
olan kişinin sağlığına cinsiyetine bakarak bunları gözönünde tutarak işkencenin
oluşup oluşmadığını belirliyor. Yani her somut olay bakımından genel geçer bir
davranış şekli yok. dayak bir işkencedir, filistin askısı, koltuk altına kızgın
yumurta koyma, elktrik verme, suda tutma… işkencedir. Kanun gerekçesine göre,
bir davranışın insan onurunu zedeleyen bir hal alması için yaygın ve sürekli de
olması gerekir. sistematik olması gerekir. sitematik olması gereği bir bakıma
doğru ama, bazı durumlar için geçerli değil; örneğin, cop sokma, sitematik
olmasa da insan onurunu zedeleyen bir hareketir. Bu zedeleme objektif bakış
açısına göre tespit edilir.
Manevi araçlarla da bu suç işlenebilir. Yüksek volümlü müzik
dinletmek. İşkence gören başkalarının seslerini, çığlıklarını dinletmek.
İşkence ile tehdit etmek. Bunlar manevi açıdan acı vermelerdir, ille de madi
acı vermek gerekmez.
Suç, icrai ve ihmali davranışla da işlenebilir. İhmali
davranışla işlendiğinde ceza indirimi uygulanmaz. ama ihmali davranışın suç
sayılması için gereken koşullar, burada da aranır. Nedir mesela, kişinin
neticeyi önleme yükümlülüğü. Amir durumunda olanlar için zaten bu yükümlülük
tartışmasız mevcut. Ama aynı düzeyde olan kamu görevliler için acaba neticeyi
önleme yükümlülüğü var mı? Evet var. Bir polis işkence ederken diğeri veya
diğerleri seyredemez. Engellemezse, ihmali davranışla işkence suçu işlemiş olur
ve ceza indirimi de uygulanmaz.İşkence bulgusu ile karşılaşan kamu görevlisi de
bunu ilgili makamlara bildirmek zorundadır. Mesela sağlık görevlisi, bunu
bildirmek zorunda veya , işkence bulgusu ile karşılaşan doktor, bunu raporunda
belirtecek, sahte rapor vermeyecek. Sahte rapor veren doktor, suç tamamlandığı
için iştirakte bağlılık kuralı gereği, işkence suçunun iştarikçisi olmaz ama
sahte rapor düzenlemekten dolayı sorumlu tutulur.
Bir kamu görevlisinin işlediği işkence suçuna, bu sıfata
sahip olmayan bir üçüncü kişi de iştirak etmişse, o kişi de suçun faili gibi
cezalandırılır. Bu durum iştirakte bağlılık kuralının bir istisnasıdır. Bu
iştirak suça yardım etme şeklinde dahi olsa bu durum cezada indirimi sağlamaz.
Normalde suça yardımedenin bir ceza indirimi vardır, faile göre ama işkence
suçunda yardım etme, azmettirme, diye bir ayrım yok. suça iştirak edenlerin
hepsi fail gibi cezalandırılır.
Bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hiçbir neden
olamaz. Neden olarak “zorunluluk” hali üzerinde durulmuştur. Mesela; patlamaya
hazır bomba var, ama nerede olduğu bilinmiyor. Acaba, terörüstü işkence ile
konuşturabilir miyiz? Zorunluluk halinin koşulları neydi, burada korunmak
istenen yarar yaşama hakkı, onun karşılığı ihlal edilecek yarar insan onuru.
Acaba insan onuru yaşama hakkına feda edilebilir mi? Üçüncü kişilerin
hayatlarını koruma düşüncesi işkenceyi haklı kılabilir mi? Hocaya göre hiçbir
neden işkenceyi meşru gösteremez.
Suçun manevi unsur; genel kastla işlenir.
Teşebbüs; işkenceye teşebbüs hocaya göre mümkün değil. Çünkü
hareketin bir eşiğe ulaşması lazım. o da insan onuru, o nedenle kural olarak
teşebbüs münkün değil.
Görevi kötüye kullanma genel hüküm, işkence özel hükümdür.
Bu suça, zincieleme suç kuralları uygulanabilir mi, m.43/son
a göre uygulanamaz. M.43/son: “ kasten öldürme, kasten yaralama, işkence,
cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve yağma suçlarında bu
madde(zincirleme suç) hükümleri uygulanmaz.” İşkence suçu ile bağlantılı olarak
başka suçlar da işlenebilir; hakaret, cinsel saldırı, tehdit. İşte bu durumda
fikri içtima kuralları gereği, en ağır cezayı gerektiren suç hangisi ise fail o
suçtan ceza alır.
3.2.EZİYET SUÇU (TCKm.96): İşkence suçu için söylediğimiz
şeyler, işkence için de geçerlidir, sadece faili yönünden farklılık var. Fail
burada kamu görevlisi değil. İki seçimlik hareket olan acı çektirme ve insan
onuru ile bağdaşmayan aşağılama burda da var. Eziyet teşkil eden fiiller
işkencede de olduğu gibi, ani olarak değil, sistematik olarak ve belirli bir
süreç içinde işlenmeli.
Somut olayda eziyet suçu mu var, kasten yaralama mı var, bu
nasıl ayırt edilecek? Burada hareketin eşiğine bakılacak; o da insan onuru ve
fiilin işlenmesindeki süreklilik ve sistematiklik.
Eziyet ihmali davranışla işlenemez. Yani, çocuğuna eziyet
eden üvey babanın davranışları karşısında susan anne ihmali davranışla eziyet
suçu işlemiş olmaz. Ama kasten yaralama ihmalle işlenebilir. Eziyet suçunu
öğrenirken, m.232 de yer alan suça da bakmak lazım.(kötü muamele suçu) aynı
konutta yaşayanlarla ilgili bir durum bu. (soru). Örneğe dönersek; çocuğa
yapılanlar bakımından m.232 deki suçun oluşabilmesi için, ilgililerin aynı
konutta yaşıyor olmaları gerekiyor. Bu suç, özgü bir suç. M.96 ile, m.232
ilişkiyi ortaya koyalım: eziyet, herkese karşı işlenebilir. Ama aile üyeleri
birbirine karşı bu suçu işlerlerse, hem 232 hem de 96 kapsamında
cezalandırılırlar. Ama Yargıtayın kararları şöyle; 232 nin gözönüne alınması
için, işlenen suçun başka bir suç kapsamında cezalandırılmıyor olması lazım.
dolayısi ile, kasten yaralama, eziyet, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma,
tehdit, cinsel istismar gibi suçlar, aile üyelerinden birine karşı
gerçekleştirilmişse artık uygulanacak hüküm 232 değildir. Diğer suçlar
kapsamında cezalandırılamayacak suçlar, kötü muamele kapsamında cezalandırılır.
Bir fiilin 232 kapsamında cezalandırılabilmesi için, öncelikle aile bireyine
karşı işlenmesi, klasik diğer suç tiplerinden birisini oluşturmaması ve fiilin
şefkat ve merhamet duygularından uzak olması gerekir. bir kişiyi eziyetten
dolayı cezalandırıyorsanız, artık bir de 232 ye gidemezsiniz.(soru).
Mağdurun rızası, eziyet suçunu ortadan kaldırmaz, rıza
hukuka uygunluk nedeni olamaz çünkü insan onuru üzeride tasarruf edilecek bir
olgu kavram değildir.
Eziyet suçunu oluşturan diğer suçlar; kasten yaralama, kişiyi
hürrüyetinden yoksun bırakma vs. aslında, münferiden cezayı gerektiren
suçlardır. Ama faili sadece eziyetten cezalandırdığımız zaman, sanki onu
ödüllendirmiş oluyoruz. Fakat, İspanya içtihatlarında ortaya çıkan ve bizim
hukukumuz açısından da yol gösterecek olan bir içtihada göre; verilen ceza
yapılan fiilin haksızlığını karşılamıyor ise, hem o fiile göre hem de hem de
eziyet suçuna göre ceza vermek yerinde olacaktır. Yani gerçek içtima
yapılmalıdır.
Suçun
nitelikli hallerinde bablık ve analık kavramlarına yer verilmiştir. Tck m96/2
çocuğa, beden veya ruhsal yönden kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
ya da gebe kadına veya üstsoy veya altsoya babalık veya analığa ya da eşe karşı
işlenmesi nitelikli haldir.
4.TERK SUÇU(TCKm.97): Somut tehlike suçudur. Terk edilen
kişi ölürse, neticesi bakımından ağırlaşmış suç gündeme gelir. Bu suçta korunan
hukuki yarar, kişinin bedenine, sağlığına gelecek tehlikeleri önlemedir. Bu
suç, gerek faili gerekse mağduru açısından özgü bir suçtur. Bu suçun faili,
ancak, mağduru korumak ve gözetmekle yükümlü bir kişi olabilir. Kimlerin bu
sıfatı haiz olduğu konusunda TMK nun hükümleri gözönüne alınacaktır.
Ana-babanın çocukları üzerinde denetim ve gözetim yükümlülükleri vardır ama çocukların
böyle bir yükümlülüğü yoktur. bu hüküm kanundan kaynaklıdır ama sözleşmeden
kaynaklı da olabilir. Bu suçun mağduru yaşı veya hastalığı nedeni ile kendisini
idare edemeyecek kişidir. Sakatlık, kendisini idare edemez kapsamına girmez.
Çünkü yaşı ve hastalığı diyor kanun. Sakatlığı hastalık olarak göremeyiz.
Yaştan kasıt ise yaş küçüklüğüdür, yani 18 yaşın altı olarak düşünmemiz lazım.
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareket; kişiyi kendi haline
terk etmektir.
m.233 farkı bir durum. Bu, aile hukukundan kaynaklanan
yükümlülüklerin ihlali ile ilgili bir hükümdür.
Her iki suçta da terk iki şekilde olur: 1.mağdurun bulunduğu
yeri terk. 2. Mağdurun yerini değiştirme. 233 teki terkde, mağdurun kendisini
idare edemeyecek durumda olması aranmamış, sadece gebe olması yeterli
görülmüştür. Bazı yazarlara göre, mağdur sizden ayrılıyor ve siz engel
olmamışsanız, suç, ihmali hareketle işlenmiş olur.
Yargıtay, başkası tarafından bakılamayacak terki, terk
sayıyor. Çocuğu camii avlusuna bırakmayı terk saymıyor. Çocuğu komşuya bırakmış
bir daha da gelmemiş, terk değil. Bu suç ancak taksirle işlenebilir.
Terk suçunun gerçekleşmesi için kişinin beden bütünlüğü
üzerinde bir tehlikenin oluşması gerekir.
Bu suça teşebbüs pek mümkün gözükmüyor; kısa süreli
bırakmalar teşebbüs olamaz. Çocuğu hastane bahçesinde hiç tanımadığı bi kişiye
bırakmış, terk suçu oluşmaz.
Burda önemli olan, terk edilen kişinin, terk nedeni ile
sağlığının, beden bütünlüğünün bir tehlike ile karşı karşıya bırakılmış
olmasıdır. Terkle ilgili sürenin tehlike oluşturup oluşturmadığı ise, her somut
olayda ayrı ele alınmalıdır. Bazı yazarlar, zorunluluk halini bu suçla ilgili
hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendiriyor. Zorunluluk için, kişi tehlikeye
kendisi bilerek isteyerek sebebiyet vermeyecek ve tehlikeden kurtulmak için
başka yolu olmayacak.
Suçun manevi unsuru genel kasttır.
(önemli) Terk nedeni ile kişi ölmüş ya da yaralanmış olur
ise bu takdirde m.97/2 gündeme gelir: “ Terk dolayısi ile mağdur hastalığa
yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç
hükümlerine göre cezaya hükmolunur.” Öncelikle şunu söyleyelim ki, kişi, ölsün
diye terk edilmişse,ihmali hareketle kasten öldürme suçu oluşur zaten.Buna
karşı, fail neticeyi öngörebiliyorsa faili hem terk hem de taksirle öldürmeden
cezalandırmamız lazım. (soru)
4.YARDIM VE BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YERİNE GETİRİLMEMESİ
SUÇU (TCKm.98): bu suçta da korunmak yarar, kişilerin sağlığı ve beden
bütünlüğüdür. Bu madde ile ahlaki bir kural hukuk kuralı haline gelmiştir.
Suçun faili herhangi birisi olabilir. Ama kişinin mağdurun sağlık ve beden
bütünlüğü açısından neticeyi önlemekle yükümlü bir kişi olması lazım. Eğer
fail, denetim ve gözetim yükümlüsü ise, o zaman ihmali hareketle kasten öldürme
ve ya yaralama suçu oluşur.
Bu suçun mağdurunun kanunda gösterilen nedenlerle kendisini
idare edemyecek durumda olması lazım. kendisini idare edemeyecek demek,
mağdurun sağlığına ve bedn bütünlüğüne yönelik tehlikeyi tek başına
halledemeyecek durumda olmasıdır. Mağdurun kendisini idare edemeyecek halde olması
kendi kusurundan da kaynaklanabilir; aşrı sarhoş olabilir, inthar etmiş
olabilir.
Seçimlik hareketli bir suçtur. Yardım etmeme ya da
bildirimde bulunmama şeklinde gerçekleşir. Bildirimde bulunmama tehlike
oluşturmazsa bu suç gerçekleşmez. Mesala cesedi gördünüz, bildirmediniz bu
durum suçu oluşturmaz. Bu yükümlülüğün kapsamını kişinin olanakları belirler.
Kanun, tehlikeyi önlemek için sizin kendinizi tehlikeye atmanızı beklemez.
Yükümlülük olanaklar ölçüsündedir. Birden fazla kişinin yükümlülük altında bulunduğu
durumlarda her bir kişi, diğerlerinden bağımsız olarak suçun faili sayılır.
bildirimde bulunurken failin yanılması kastı ortadan kaldırı; itfaiyeyi
arayacağına başka yeri aramış.
Değerlendirme: bir kamu görevlisi görevi gereği öğrenmiş
olduğu suçu yetkili makamlara bildirmezse oluşan suç m279 daki kamu
görevlisinin suçu bildirmemesi suçudur. Yine mağdurun yaşı veya hastalığı
sebebiyle kendini idare edemeyecek durumda olması durumunda kişi öylece
bırakılmış ve bu kişi ölmüşse kasten öldürme gündeme gelebilir. Yine bir rehine
alma olayında polis müdahale etmesi gerekirken müdahale etmeyerek kişinin
öldürülmesine sebebiyet verirse oluşan suç ne 98 ne de 257/2 dir oluşan suç tck
81 kasten öldürmedir.
Bildirim şekli tam ve düzgün yapılmalıdır. Bir kişi yerde yatan kişinin
zaten öldüğünü düşünerek müdahale etmemişse tipiklikte yanılma gereği bu
yanılmasından yararlanması lazımdır.
Yardım ve bildirim yükümlülüğünün ihlali sebebiyle başka bir
suç oluşursa o suçtan dolayı faile ceza verilir.
5.ÇOCUK DÜŞÜRTME,DÜŞÜRME VEYA KISIRLAŞTIRMA
5.1.ÇOCUK DÜŞÜRTME ve ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇU(TCK m.99-100):
burda doğmamış bir yaşam söz konusu. Devletin yaşama hakkını koruma yükümlülüğü
var. Bu yaşama hakkı ne zaman başlar? bizim ceza kanunumuz doğmamış bir yaşamı
korumuyor. Çocuk düşürme suçunun faili, cenini taşıyan kadın dışında birisidir.
Ama, m.100 kadının kendi çocuğunu düşürmesinden bahseder. Bizde düşürtme ve
düşürme şeklinde bir ayrım var. Bu suçun, düşürtme suçunun faili olabilmek
için, gebeliği sonlandırma yetkisine sahip bir kişi olmak gerekmiyor. Bu durum
nitelikli hal bakımından önem taşır. Kanun cenin demiyor, çocuk diyor.
Serbest hareketli bir suçtur konusunu cenin oluşturur.
Anneyi tekmeleyerek çocuğun düşmesine neden olan fail,
neticesi itibari ile ağırlaşan kasten yaralama suçu işler.
Burada belirleyici olan failin kastıdır. Bu suç gebelik
süresinde işlenebilir.
Tıbbi zorunluluk halleri istisna tutulmak kaydı ile, 10
haftalık gebeliğe kadar annenin rızası ve yetkili kişiler eliyle gebeliğin sona
erdirilmesine Nüfus Planlama Kanunu izin veriyor.
Döllenmeyi önlemeye yönelik müdahaleler de bu suç kapsamında
cezalandırılır. Bir kişinin çayına gizlice doğum kontrol hapının konulması bu
suçu oluşturur mu, hayır. Döllenme ve doğum arasında bu işlenmelidir çünkü,
cenine karşı işlenen bir suçtur. Çocuk düşürtmeyi, gebeliğin sona erdirilmesi
olarak algılamalı, gebelik dışarıdan medikal bir müdahale ile de sona
erdirilebilir.
Bu suça teşebbüs mümkündür.
Tıbbi zorunluluk halinde annenin rızası gerekir mi, gebeliği
sonlandırma bir tıbbi müdahale olduğuna göre, hastanın gerçek veya varsayılan
bir rızasının olması gerekir. Gebeliğin anne tarafından sona erdirilmesi, aynı
zamanda anne açısından taksirle veya kasten öldürme veya yaralama suçlarını da
beraberinde getirebilir.
Adam, hamile karısının karnına ateş ediyor. Anne kurtuluyor
bebek ölüyor. Hangi suç oluşur? Burada belirleyici olan failin kastıdır. Karın
bölgesine hedef alarak ateş eden kişinin anneyi öldürme kastının olmadığını
söyleyemeyiz. Anneye yönelik bir fiil, çocuğun ölü doğmasına neden oluyor. Bu
da nedir, m.82(kasten öldürme)nin nitelikli haline teşebbüstür. (m.82/f; suçun
gebe olduğu bilinen bir kadına karşı işlenmesini nitelikli hal olarak
düzenlemiştir.) çocuk düşürtme suçunun oluşması için kastın anneye yönelik
olmaması lazım. eğer çocuk düşürtmeye yönelik müdahale, anne için tehlike
oluşturmuşsa bu suçun netice bakımındna ağırlaşan suç olması gerekir ki, bu
durumda taksir derecesinde bir kusurun olması lazım. çünkü, neticesi nedeni ile
ağırlaşan suçlarda ağır neticeye yönelik taksir aranır.
Suç sebebi ile oluşan gebeliğe ise, 20 haftayı geçmemek ve
annenin rızası ile hastane ortamında son verilebilir. Buna eşin cinsel
saldırısı da dahildir.
Nitelikli haller:
-failin kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara
uğramasına neden olması
-fiilin kadının ölümüne neden olması
-fiilin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi
5.2.KISIRLAŞTIRMA SUÇU(TCKm101): kısırlaştırma kişinin kendi
isteği üzerine ve cinsel ihtiyaçlarının tatminine engel olmadan çocuk yapma
yeteneğinin ortadan kaldırılmasıdır. Burda korunan hukusal yarar beden
bütünlüğüdür. Yapılan tedavi ile kişi tekrar üreme yeteneğine kavuşabiliyorsa
burada kısırlaştırma yoktur. Kısırlaştıma kastrasyon(hadımetme) den farklıdır.
Kastrasyonda kişinin cinsel salgı bezlerinin alınması yoluyla kişinin tamamen
üreme yeteneği ortadan kalkmaktadır. Oysa kısırlaştırmada kişi cinsel ilişkiye
girebilmekte ama çocuk yapma yeteneğinden yoksun olmaktadır. Bu suç olası
kastla işlenebilir ama bu durumda ceza indirilir. Failin kastı yaralmaya
yönelik olupta netice olarak bu sonuç çıkarsa bu durumda niteliki kasten
yaralamadan dolayı kişiye ceza verilir.
C.CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR
1.CİNSEL SALDIRI SUÇU(TCKm102): Bu suç iki şekilde işlenir;
ya vücut dokunulmazlığının ihlali ile ya da vücuda organ veya cisim sokmak
şeklinde işlenir. Bu ikinci durumda ceza ağırlaştırılır. Bu suçta korunan
hukuki yarar cinsel özgürlüktür. 18 yaşını dolduran kişinin kendi rızası
dahilinde cinsel davranışa girmesi bu suçu oluşturmaz. Cinsel özerklik eşe
karşı da korunmaktadır.
Suçun faili erkek ya da kadın olabilir.
Nitelikli hal olan vücuda organ sokmadaki organı sadece
cinsel organ olarak algılamamak lazım.
102/(1) deki durum, eşlere uygulanmaz. eşler arasında bu
davranışın suç oluşturması için vücuda organ ya da cisim sokulması şeklindeki
davranışın gerçekleşmesi lazım. kanunun gerçekçesinde de bunu anlıyoruz: “
Evlilik birliği, sadakat yanında karşılıklı olarak cinsel arzuları tatmin
yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, cinsel saldırının nitelikli halini
oluşturan davranışlar yaptırıma tabidir.” ayrıca bu suç eşler arasında
gerçekleşirse şikayete bağlıdır.
Bu suça özelliğini veren mağdurun yaşıdır. 18 yaşından küçük
olanlara bu suçun işlenmesi mümkün değilidir. Mağdurun yaşı, fiilin işlendiği
an esas alınarak nüfus kayıtlarına göre tespit edilir. biyolojik yaş ile nüfus
kayıtları arsında çelişki varsa, hastane kayıtlarına bakılır.
Cebir tehdit hile kullanımı, bu suçun unsurudur. Cinsel
saldırı suçundan söz edebilmek için mağdura hile tehdit, cebir de
uygulanmalıdır. Cebir kullanılırken ölçünün aşılması ayrıca kasten yaralama
suçunu da oluşturur. (m.102(4) e göre. cebir fiili, mağdurun direncini kıran
failin istek ve duygularına uygun olarak hareket etmesini sağlayan her türlü
fiziki güç kullanımıdır. Cebirin mağdurun direnme gücünü tamamen ortadan
kaldırması da gerekmez. Yani eyleme fiilen karşı koyma olanağının ortadan
kaldırılması yeterlidir. Yani bundan kurtulmasının imkansız olması gerekmiyor.
Mağdur, direnmenin fayda vermeyeceğini düşünüp hiç direnç göstermemiş de
olabilir. Böyle bir durumda da cebir gerçekleşmiş olur. ya da direnç gösterme
imkanı bulamamış da olabilir; ani ve sinsice yapılan durumlarda.
Mağdurun rızası bu suçu ortadan kaldırır. Ama rıza hangi
kapsamda açıklanmışsa o kapsamda işlenen fiili suç olmaktan çıkartır. Dolayısı
ile açıklanan rızanın dışına çıkan her fiil için suç oluşur. Cebir, üçüncü kişi
üzerinden de gerçekleştirilebilir, bu durumda bunu tehdit olarak kabul etmek
gerekir, ama suçun bunun suçun oluşması açısından önemi yoktur. Cebrin
oluştuğunu kabul etmek için, mağdurun yardım istemiş olması, vücudunda
yaralanmaların oluşması kıyafetinin yırtılmış olması gerekmiyor. Ama uygulamada
bunlar delil oluşturma açısından önem arz eder.
Olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesi, cinsel davranışın
rızaya dayalı olmadığının ispatını güçleştirir. Mağdurun beyanları da
önemlidir. Bazan mağdurun olayı erkenden açıklaması kendisi için daha büyük
mağduriyetler oluşturabilir. Yargıtay, başka bulgu yoksa, mağdur beyanlarında
şuna bakıyor; mağdurun iftira atması için bir sebep var mı ve ifadeler,
aşamalar bakımından tutarlı mı.
Tehdit, cinsel davranışa gösterilmeyeceği durumlarda,
mağdurun veya bir yakınının zarara uğratılacağı beyanıdır. Tehditin kişiyi
baskı altına almaya elverişli olması lazım. mesela, benimle cinsel ilişkiye
girmezsen seninle evlenmem, demek, cinsel saldırının tehdit unsurunu
oluşturmaz. Tehditin cinsel ilişkiden önce veya sırasında olması lazım.
sonrasında yapılan tehdit; ailene söylerim seni, öldürürüm, şeklinde olursa,
cinsel saldırı oluşmaz.
Cinsel saldırının oluşması için tehdit veya cebirin kişiyi
cinsel davranışa zorlayacak şekilde olması lazım. cebrin cinsel davranış
sırasında gerçekleşmesi de bazan tek başına cebri akla getirmeyebilir. Bazıları
bu tarz cinsel ilişkiyi tercih etmiş olabilir. Yani cebir kişiyi cinsel
davranışa mecbur etmelidir. Mağdurun içinde bulunduğu durum, çaresiz kılıyorsa
onu, yine cinsel saldırı vardır.
Evlenme vaadi; kişi, tutmayacağını bildiği halde vaad edip
karşı tarafı istismar etmişse yine cinsel saldırı var mıdır? Bu konu tartışmaya
açık. Ama burada hile olduğu düşünülmeli ki, hoca da var diyor. Bu suçun maddi
kısmını oluşturan davranış herhangi bir davranış değildir; vücut
dokunulmazlığını ihlal eden bir cinsel davranıştır. Vücut dokunulmazlığını
ihlal etmeyen diğer cinsel davranışlar ise olsa olsa cinsel taciz suçunu
oluşturur.
Yargıtay, vücut dokunulmazlığının ihlalini bedene temas
şeklinde anlıyor. Yargıtaya göre parmak ucu ile dokunmak, saçının teline
dokunmak dahi yeterlidir.
Bu suçun oluşması için; önce bir cinsel davranış olacak, bu
cinsel davranış vücut dokunulmazlığını ihlal edecek. Kanun gerekçesinde cinsel
davranış şöyle tanımlanıyor: “Kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel
arzuları tatmin amacına yönelik davranışlardır.”
Çok amaçlı ve anlamlı davranışlar, örneğin öpmek cinsel
davranış olur mu? masumane bir öpme cinsel davranış olamaz. Bu gibi
davranışlarda objektif ve subjektif davranışlar birlikte değerlendirilmelidir.
Kişiyi kendi vücudu üzerinde kendi kendine cinsel davranışa zorlayan olsa olsa
cinsel tacizden ceza alır. Çünkü, bu durumda vücut dokunulmazlığı ihlal
edilmemiştir.
Manevi unsur bakımındna tabii ki kast ile işlenecek bir
suçtur.
Hukuka aykırılık nedenlerini bu suç için uygulanma imkanı
pek mümkün gözükmüyor. Hukuka aykırılığı kaldıracak tek neden davranışa
gösterilen rızadır.
Haksız tahrik de bu suç için kabul edilmez.
Suçun özel görünüş biçimlerine gelince, teşebbüs açısındna
bakarsak; fail neticeye ulaşamamışsa teşebbüs oluşur. Failin kastı cinsel
saldırıya yönelik olup da fail amacına ulaşamamışsa cinsel saldırıya teşebbüs
gerçekleşir. Cinsel saldırının nitelikli haine de teşebbüs olabilir.
Taciz mi, cinsel saldırıya teşebbüs mü, basit cinsel saldırı
mı, suçun nitelikli haline teşebbüs mü, bunlar, failin kastına bakarak
belirlenir. Bu suç bakımındna gönüllü vazgeçme de olabilir. Bu durumda, o ana
kadar yapılan hareketler başka suç oluşturmuşsa fail o suçlardan dolayı
cezalandırılır. Gönüllü vazgeçme olabilmesi için suçun tamamlanmamış olması
gerekir. vücut ihlali gerçekleştirildikten sonra devamı hareketleri yarıda
bırakmak, gönüllü vageçme olmaz. Ama suçun nitelikli halinden vazgeçilebilir.
Örneğin fail, mağdurun ağlaması üzerine saldırıyı bırakıyor, bu durumda basit
cinsel saldırıdan cezalandırılır. Çünkü nitelikli halden vazgeçmiştir. (bu konu
ile ilgili kitaptaki ayrıntılara bakılması gerekiyor, sınav için önemli)
İçtima açısından baktığımızda; cinsel saldırıda cebir ve
tehdide başvuran fail, bileşik suç kuralları gereği ayrıca cebir ve tehditten
ceza almaz. Çünkü cebir ve tehdit bu suçun unsurlarıdır. Ancak cebir ve tehdit
diencin kırılmasından öteye geçerse, fail ayrıca kasten yaralama suçundan da
ceza alır.
Bu suçun, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu ile olan
ilişkisine de bakalım. Bu suç, kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakarak işlenmişse
fail, hem cinsel saldırı suçundan hem de kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakma
suçunun nitelikli halinden ceza alır. Ama bu kişiyi özgürlüğünden yoksun
bırakma suçu, cinsel saldırı ile eş zamanlı olmamalıdır. Öncesinde veya
sonrasında gerçekleşmelidir. Yargıtayın görüşü de bu yönde gelişmiştir.
Fail bu suçu işlerken konut dokunulmazlığını da ihlal
etmişse, bu suçtan dolayı da ayrıca ceza alır.
Cinsel saldırının ard arda gerçekleşmesi durumunda
zincirleme suç uygulanmaz. zincirleme suç için değişik zaman aralıklarında
suçun işlenmesi lazım. ki, zaten 43/3 gereği bu suça zincirleme suç kuralları
uygulanamaz.
Birden fazla cinsel ilişkinin gerçekleşmesi durumunda tek
suç oluşur. ama yargıtayın bunun aksi bazı görüşleri var; yani her cinsel
davranışı ayrı suç sayan.(anal,vajinal)
Bu suç, iştirak bakımından bir özellik göstermez.
Vücuda organ ya da cisim sokulması, nitelikli haldir. Kanun
gerekçesinde, vajinal, anal ve oral yoldan sokulmaktan söz edilmiş. Organın
illa cinsel organ olması da gerekmiyor. Bu suç eşler arasında da oluşabilir.
m.102/d, suçun silahla veya birden fazla kişi tarafından
birlikte işlenmesinden söz eder. bu da nitelikli haldir. Birden fazla kişinin
müşterek fail olması söz konusu. Birden fazla kişinin bir kısmı azmettiren veya
yardım eden ise bu durumda nitelikli hal uygulanmaz. onlara, iştirakten dolayı
derecesine göre ceza verilir. Bu fıkradaki nitelikli halin uygulanması için,
birden fazla kişinin suça müşterek fail olarak iştirak etmesi gerekir. müşterek
faillik için de fiil üzerinde hakimiyet gerekir. ör: A, ırza geçmiş, B başında
beklemiş. B ırza geçmiş A, başında beklemiş. Yargıtay bu durumda iki ayrı suç
vardır diyor. Her bir suç için de ayrı ayrı nitelikli halin uygulanması gerekir
diyor. A, B nin fiilinde, B de A nın fiilinde müşterek faildir diyor.
Mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması da nitelikli
haldir. Her cinsel saldırıya uğrayanın beden ve ruh sağlığı bozulacağına göre,
bu nitelikli halin kendiliğinden uygulanması söz konusu oluyor.
Suçun mağdurunun ölmesi nitelikli haldir. Burdaki ölüm,
failin cinsel saldırı suçunu işlemek için cebir kullanmasından dolayı meydana
gelen ölümdür. Kastı öldürmek değildir aslında, neticesi itibari ile ağırlaşmış
bir suç oluşmuştur. Fail, cinsel saldırıdan sonra mağduru öldürürse ki, bu
öldürme ilk suçu gizlemek için yapılır genellikle, bu durumda fail, cinsel
saldırı ve nitelikli kasten öldürme suçlarından ayrı ayrı ceza alır. Çünkü,
başka bir suçu gizlemek için gerçekleştirilen öldürme, bu suçun nitelikli
halidir.
Bu suçun temel şekli şikayete bağlıdır. M.102(2) deki durum,
organ ve cicim sokma sureti ile suçu işleme durumu resen kovuşturulur. Bu durum
eşler arasında ise yine şikayete bağlıdır. Yargıtaya göre, diğer nitelikli
haller eşe karşı da işlense; bitkisel hayata girdirme, ruh sağlığının
bozulması, silahla işlenmesi, durumlarında soruşturma ve kovuşturma için
şikayet aranmaz.
2.ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU(TCKm.103): Bu suçta da
belirleyici olan mağdurun yaşı. Bu suç iki şekilde işlenebiliyor; 15 yaşını
tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış suçu oluştururken, 15
yaşını tamamlamış olmakla birlikte henüz daha 18 yaşını doldurmamış olan
çocuklara yönelik olarak ise iki durumdan birisinin bulunması koşulu ile suç
işlenmiş olur: suç, ya cebir tehdit hile ile işlenmiş olacak ya da iradeyi
etkileyen başka bir neden olacak. Yahut da mağdur, kendisine yönelik olarak
gerçekleştirilen davranışların hukuki anlam ve sonuçlarını anlamayacak durumda
olacak. Yani, 15 yaşından küçükler için kanun çürütülmesi mümkün olmayan bir
karineyi kabul etmiş ve bu yaş grubundaki çocukların cinsel davranışa
gösterdikleri rızayı geçersiz saymıştır. Bu yaş gurubundaki çocuklara karşı
işlenen suçtaki cebir ve tehdit, suçun oluşmasına değil, cezanın ağırlaşmasına
neden olur. Mağdur ve failin ikisininde 15 yaşından küçük olması durumunda ceza
verilmez.
15-18 yaş arasındaki çocukların ise, cinsel davranışa
gösterdikleri rıza geçerlidir. Ama bu rızanın geçerli bir şekilde açıklanması
koşulu da vardır. peki, hangi durumlar rızayı ortadan kaldırır, birincisi,
cebir tehdit gibi durumlar ve mağdurun bu davranışın hukuki anlam ve
sonuçlarını bilmemesi durumları. Bu durumlarda rızanın olmadığı kabul edilir
demek ki, 15-18 yaş arasındaki çocukların gösterdikleri rıza, kural olarak
geçerlidir. Ama, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan(dikkat et
sadece ilişki) kişi, şikayet üzerine cezalandırılır. Bu durum, m.104 te
belirtilmiştir. cinsel ilişki dışındaki diğer cinsel davranışlar, m.104
kapsamında cezalandırılamıyor.
Fail, 18 yaşını doldurmamış ise, diyelimki, 13 yaşlarında
iki çocuk, her ikisi de işlenen fiili algılayabilecek durumda ise, suç oluşmaz.
Içtima ilişkisi gereğince suçun kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmak suretiyle
işlenmesi durumunda hem kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma hem de bu suçtan
dolayı faile ceza verilir. Yine burada aile bireylerine kötü muamele suçu 232/1
le ilişkisine dikket edilmelidir.
Cinsel
istismar pornografik malzemelerin üretimi amacıyla gerçekleştirilmişse
226/3(müstehcenlik suçu) ve m103 ten dolayı ceza verilmelidir.
3.REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇU (TCKm.104): cebir, hile
ve tehdit olmaksızın 15 yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişki kuran kişi
olarak tanımlanabilir. Maddi unsuru olan hareket burda cinsel ilişkidir. Bizzat
işlenebilen bir suç olduğundan dolayı dolaylı faiillik olmaz. Çocukların cinsel
istismarı ile ligili maddede “her türlü cinsel davranış” tabiri kullanılmıştır.
Oysa cinsel saldırı suçunda “vücut dokunulmazlığı” tabiri var idi. Bu durumda
şu soru akla gelebilir: Acaba, vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen
davranışlarda mı çocukların cinsel istismarı suçunu oluşturur? Hocaya göre
evet, vücut dokunulmazlığı ihlal edilmese de bu suç kanundan dolayı oluşur. Ama
Yargıtay böyle bakmıyor olaya. Öyle ise buradan çıkartılacak sonuç şu; vücut
dokunulmazlığını ihlal etmeyen cinsel davranış çocuğa karşı da
gerçekleştirilse, suç, cinsel taciz suçu kapsamındadır.
4.CİNSEL TACİZ SUÇU(TCKm.105): Kanun gerekçesinde cinsel
taciz şu şekilde tanımlanmıştır: Vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini
taşımayan ve cinsel yönden ahlaki kriterlere ters bir şekilde mağduru rahatsız
eden ahlaki açıdan temiz olmayan davranışlar, cinsel tacizi oluşturur. Tacizden
söz edebilmek için temas düzeyinde bir davranışın olmaması gerekir. ve bu
davranış, mağdur üzerinde bir rahatsızlık oluşturmalıdır. Ani bir davranışla da
bu suç işlenebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder