1. Madde:
Hukukun uygulanması ve kaynakları
Hakim önüne gelen bir
uyuşmazlıkta önce kanuna (her türlü yazılı hukuk kuralına) bakar. Kanunda bir
hüküm bulamazsa örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı
nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Kanunda
yer alan hükümlerin hepsi aynı nitelikte değildir. Kanundaki hükümler
niteliklerine göre üç kısımda incelenebilir.
a) Emredici
hukuk kuralları: Aksi taraflarca kararlaştırılamayan, uyulması
zorunlu olan kurallardır. Genellikle kamu yararının, genel ahlakın, zayıfların,
kişiliğin korunmasına hizmet eden ve şekle ilişkin getirilen hükümler, emredici
hukuk kuralı özelliği taşır. Bir hükmün emredici nitelik taşıyıp taşımadığı
kuralın ifade ve yazılışı veya maddenin amacından anlaşılır. Nispi emredici
kuralların aksi ise zayıf taraf lehine olmak koşuluyla kararlaştırılabilir.
b) Yedek
hukuk kuralları: Bunlar kendi arasında ikiye ayrılır:
aa) Tamamlayıcı
hukuk kuralları: Taraflarca aksi kararlaştırılabilen fakat
kararlaştırılmadığı takdirde uygulanması gereken hukuk kurallarıdır. Ör. kural
olarak sözleşmelerde taraflar ifa yerini serbestçe kararlaştırabilirler.
Kararlaştırmamışlarsa Borçlar Kanunu’nun ifa yerine ilişkin tamamlayıcı
kuralları devreye girer.
bb) Yorumlayıcı
hukuk kuralları: Taraf iradelerinden ne anlaşılması gerektiğine
ilişkin kurallardır. Ör. Vade olarak bir ayın başı kararlaştırılmamışsa bundan
kural olarak ayın birinci günü anlaşılır.
c) Tanımlayıcı
hukuk kuralları: Hukuki bir kavramı ya da kurumu tanımlayan
kurallardır. Ör. sürekli kalma niyetiyle oturulan yere ikametgah (yerleşim
yeri) denir.
Kanun, sözüyle ve özüyle
(ruhuyla) değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunun sözü (lafzı),
kanunun açık metni, açıkça belirli madde ifadeleridir. Kanunun özü ise,
kanunun bütününe hakim olan ilkelere göre belirli bir kuralın taşıdığı
anlamdır. Kanunun ruhunun araştırılmasında, kanunun sistemi, kanunun hazırlık
çalışmaları, hükmün amacı ve yorumun yapıldığı zamandaki koşullar dikkate alınır.
Kanunun içermiş
olduğu hükümlerin gerçek anlamlarını ortaya koyabilmek için o hükmün yorumlanması
gerekir. Bir zihinsel faaliyet olan yorum, bunu yapan organlara göre yasama
yorumu, bilimsel yorum, yargısal yorum olmak üzere üçe ayrılır. 24 Anayasasıyla
meclise yasama yorumu yapma yetkisi verilmişti, 61 ve 82 Anayasalarında bu
yorum yetkisi kaldırılmıştır.
Yorum Metotları: Yorumlama
yaparken kullanılan yöntemlerdir.
1) Lafzi
(Gramatikal) Yorum: Kanunun kullandığı kelime ve deyimlerden yararlanılarak
yapılan yorumdur.
2) Mantıki Yorum: Mantık kurallarına göre yapılan yorumdur.
3) Amaçsal (Gai)
Yorum: Doktrinde ve uygulamada kabul edilen bu yorum
yöntemi, hükmün amacına ve korunması gereken menfaate göre yorum
yapılması esasını benimser. Amacın tespiti noktasında, sübjektif ve objektif
tarihi yorum, zamana göre objektif yorum ve serbest yorum yöntemleri ileri
sürülmüştür.
2. Madde: Dürüstlük kuralı (objektif iyi niyet) (hakların kullanılması borçların
yerine getirilmesinde kullanılır)
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını
yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Dürüstlük Kuralı;
bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlunun borcunu ifa ederken
dürüst, makul ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranmasıdır.
Dürüstlük kuralı; hakların kullanılması, borçların ifası, sözleşmelerin
tamamlanması, yorumlanması, değişen koşullara uyarlanması (emprevizyon),
kanunun yorumlanması ve boşluklarının doldurulması, kanuna karşı hilenin
önlenmesi durumlarında uygulama alanı bulur.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bir hak
dürüstlük kuralına aykırı kullanılırsa kötüye kullanılmış olur. Bir hakkın
kötüye kullanıldığını kabul etmek için failin kusurlu olması özellikle zarar
verme kastının bulunmasına gerek yoktur. Ayrıca, birine zarar verilmiş olması
veya zarar tehlikesi bulunması da hakkın kötüye kullanıldığının kabulü için
zorunlu bir şart değildir.
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması hakim tarafından re’sen
nazara alınır.
Örnek:Okulun
kantininde oturmakta olan Ahmet bozuk parası olamadığı için arkadaşı Mehmet
‘ten 5000 lira ödünç (karz) almış ve borcunu ertesi gün ödeyeceğini vaat
etmiştir.Ahmet 5000 liralık bu borcunu ertesi gün sabaha karşı saat 4’te
Mehmet’in evine giderek onu uykudan uyandırarak ödemeye kalkışırsa Bu Hareket
Objektif Hüsniyet Kuralına uymayacaktır.Mehmet her ne kadar bu suretle borcunu
ödemekte ise de sabaha karşı alacaklıyı yatağından kaldırarak onu alacağını
tahsil etmeye zorlaması orta zekalı aklı başında yapacağı davranış biçimi
olamaz.
3. Madde:
Sübjektif iyi niyet(hakların kazanılmasıyla ilgilidir)
Durumun gerektirdiği özeni
gösterdiği halde, bir hakkın kazanılmasına veya başka bir hukuki sonucun
gerçekleşmesine ait bir engeli bilmemeye sübjektif iyi niyet denir. Ancak
durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet
iddiasında bulunamaz.O halde bir kimse hakkın kazanılması için gerekli olan
unsurların mevcut olduğunu veya hakkın kazanılmasını önleyen bir hususun mevcut
olmadığını zannediyor,yani bu hususta ‘’bilgisizlik’’,veya yanlış bir bilgiye
sahip bulunuyorsa o kimse hüsniyetlidir.Ancak bu bilgisizliğin veya yanlış
bilgi sahibi olmanın bizzat o kimsenin ‘’ kusurundan ileri gelmemiş olması da
lazımdır.O halde bu kimse biraz dikkat etmiş olsaydı yanlış bir bilgi sahibi
olmayacak idiyse artık hüsniyetli sayılamaz.
Bu durum hakim tarafından re’sen dikkate alınır.
Sübjektif iyi niyet daha çok hakların devren kazanılmasında
söz konusu olur. Devren kazanma; bir kişinin bir hakkı sahibinden hukuki
işlemle elde etmesi demektir.Diğer bir deyimle bu yoldan bir hak eski
sahibinden yeni bir hak sujesine girmektedir.Bu ise bir hukuki muamele ile veya miras yoluyla olur.Örneğin
bir kişinin dolma kalemini bir başkasına satması veya bağışlaması ve teslim
etmesi halinde dolma kalem üzerindeki mülkiyet hakkı alıcı veya bağışlanan
kimse tarafından Devren kazanılmış olur.
Menkul mallarda sübjektif iyi
niyetle ayni hakların kazanılmasında aşağıdaki kurallar uygulanır.
a) Sahibinin elinden rızası ile çıkmış menkul bir
mal üzerinde emin sıfatı ile zilyedinden sübjektif iyi niyetle mülkiyet veya
diğer ayni haklardan birini kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur (iyi niyetin
tam koruyucu etkisi).
Örnek:Hasan
saatini tamir edilmek üzere bir saatçiye bırakmıştır.Saatçi bu saati tamir
ettikten sonra dükkanına gelen Hüseyin adındaki bir kişiye satmıştır. Burada
sonuç Hüseyin’in sübjektif iyi niyetli olup olmamasına göre farklıdır.Eğer
Hüseyin satın aldığı saatin bir başkasına yani hasana ait olduğunu bilmiyorsa
onun saatçiye ait bir saat olduğunu zannetmiş ve gerekli dikkat ve özeni
göstermiş olmasına rağmen yinede gerçek durumu tespit edememiş ise ‘’ sübjektif
iyi niyetlidir’’ ve saatin mülkiyetini kazanır.Çünkü Hüseyin mülkiyet hakkının
kazanılmasını önleyen durumu yani saati kendisine satan Saatçinin gerçek hak sahibi olmadığını bilmiyor ve bu
bilgisizlik kendi kusurundan meydana gelmemiştir.Medeni Kanun bu durumda iyi
niyetli kişileri korumakta ve ‘’ hak sahibi olmayan bir kimseden hak kazanmalarını
sağlamaktadır.O halde hasan (Saat Sahibi) Hüseyin'e başvurarak saatin kendisine
verilmesini isteyemez.Çünkü mülkiyet hakkı iyi niyetli Hüseyin'e
geçmiştir.Ancak Saatçiye karşı kanuni yollara başvurabilir
b) Sahibinin elinden rızası dışında çıkmış (çalınmış, kaybedilmiş,
gasp edilmiş) menkul bir malı kazanan kimse sübjektif iyi niyetli olsa bile
kural olarak o malın mülkiyetini kazanamaz. Söz konusu taşınırı geri almak için
iyi niyetli zilyetlere karşı 5 yıl içinde menkul davası açılmalıdır.
Kötü niyetli zilyetlere karşı ise bu dava her zaman açılabilir.
c) Sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkul mal, para veya hamile
yazılı bir senetse, 3. kişi de iyi niyetliyse malın maliki olur (iyi
niyetin tam koruyucu etkisi).
d) Sahibinin elinden
rızası dışında çıkan menkul bir malı iyi niyetli 3. kişi bir açık artırmadan
veya bir pazardan veya o tür eşyaların satıldığı bir yerden almışsa, söz
konusu mal ancak bedeli kendisine verilmek şartıyla geri alınabilir (iyi
niyetin kısmi koruyucu etkisi).
Kanunun iyi niyete hukuki bir
sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Buna sübjektif
iyi niyet karinesi denir. Aksini iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür.
Sübjektif iyi niyetin etkisi eşya hukukunda olduğu gibi borçlar
hukukunda ve aile hukukunda da görülür.
4. Madde: Hakimin
takdir yetkisi
Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı
sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete
göre karar verir.
Takdir yetkisinde kuralın içinde
bilerek bırakılan bir boşluk vardır. Boşluk çeşitleri şunlardır:
a) Kural içi
(hüküm içi) boşluk: Kanunda belli bir hukuki sorun için bir çözüm
öngörülmüş olmasına rağmen söz konusu çözümün somut olaya doğrudan doğruya
uygulanmasının mümkün olmaması durumunda ortaya çıkar. Ör. Haklı sebepler,
takdir hakkı gibi kavramların kullanılmış olması, bilerek boş bırakılan
boşluklar (ör. Yoksulluğa düşecek olan eş deyiminde yoksulluk
tanımlanmamıştır).
b) Kural dışı
boşluklar (kanun boşluğu):
aa) Gerçek boşluk-
Gerçek olmayan boşluk: Gerçek boşluk, belli bir
hukuki konuda, kanunda bir hüküm olması gerektiği halde, hiçbir hükmün yer
almamasıdır. Hakim bu boşluğu doldurmakla yükümlüdür. Gerçek olmayan boşluk
ise, bir konu hakkında hukuki bir sonuç öngörülmesine karşın, söz konusu
sonucun ihtiyaçlara uygun olmamasıdır. Böyle bir hükmü değiştirmek hakimin
değil, kanun koyucunun görevidir.
bb)Bilinçli boşluk
- bilinçsiz boşluk: Bilinçli boşluk, kanun koyucunun bilerek bir hukuki
konuyu düzenlememesidir. Buna karşılık kanun koyucu özen eksikliğinden dolayı,
aslında düzenlemesi gereken bir hususta hüküm getirmeyi ihmal etmişse veya
boşluk değişen haller nedeniyle ortaya çıkmışsa bilinçsiz boşluk söz konusu
olur.
cc) Açık boşluk –
örtülü boşluk: Hukuken çözüme varılması gereken bir hususta
uygulanabilir hüküm bulunmadığının açıkça belli olduğu hallerde açık boşluk
ortaya çıkar. Kanunda bir hüküm bulunmasına rağmen, hükmün sözü ile ruhunun
bağdaştırılması mümkün olmayan hallerde veya var olan hükmün aynı değerde bir
başka hükümle çatıştığı durumlarda ya da bir hükmün sözü ve ruhu itibariyle tespit
edilen anlamda uygulanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve bir hakkın
kötüye kullanılması sayılacağı hallerde ise örtülü boşluk ortaya çıkar.
5. Madde: Genel
nitelikli hükümler
Medeni Kanun ve Borçlar
Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk
ilişkilerine uygulanır.
6. Madde: İspat
yükü (Beyyine Külfeti)
Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını
ispatla yükümlüdür. İspat araçlarına delil denir. Ör. Tanık, keşif,
bilirkişi vs.
İddiasını bir karineye dayandıran kimse ispat
yükünden kurtulur. Karine; Mevcut ve bilinen olgulardan bilinmeyen bir
olgunun çıkarılmasıdır. Karineler; kanundan doğan karineler ve fiili karineler
olarak ikiye ayrılır:
a) Kanuni karine: Bir kanun hükmünün belli bir olaydan, belli olmayan bir olayın varlığını
çıkarmasıdır. Kanuni karineler, bir açıdan olay ve hak karinesi bir başka
açıdan da adi ve kesin karine olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Olay karinelerde bir
durum ortaya çıkarılmaktadır. Ör. Ölüm ve birlikte ölüm karineleri.
Hak karinelerinde, kanun,
belirli bir olay veya durumda bir hakkın ya da hukuki ilişkinin bulunup
bulunmadığı neticesine varır. Ör. Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.
Adi karineler, aksi ispat
edilebilen karinelerdir. Ör. Ölüm karinesi, iyi niyet karinesi, babalık
karinesi vs.
Kesin karineler (faraziye), aksinin ispatı mümkün olmayan karinelerdir.
Ör. İcazet verilmişlik karinesi, tapu sicilindeki kayıtların herkesçe bilindiği
karinesi.
b) Fiili
karineler: Bir olaydan başka bir olayın varlığı veya yokluğu
sonucunun çıkarılmasıdır. Bu karineler kanun tarafından belirtilmemiştir. Ör.
Bir bardan çıkan ve sallanarak gezen kimsenin sarhoş olduğu şeklindeki karine.
7. Madde: Resmi
belgelerle ispat
Resmi sicil ve senetler,
belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar. Bunların içeriğinin
doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir
şekle bağlı değildir.
Resmi senet, resmi bir
makamın katılması ile düzenlenen senettir. Ör. Vakıf senedi, miras sözleşmesi,
resmi vasiyetname. Resmi senet düzenleme yetkisi noterlere, tapu memurlarına ve
sulh hakimlerine aittir.
Resmi sicil, kanunun
aleniyete intikalini arzu ettiği birtakım hukuki ilişkileri veya olayları
kaydetmek için resmi makamlarca tutulan sicillerdir. Ör. Doğum, ölüm kütüğü,
tapu sicili.
Resmi belgeler sadece
fonksiyonları ve kanunen içermeleri ve düzenlemeleri gereken hususlar
çerçevesinde delil oluştururlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder